11 Haziran 2015 Perşembe

GÜLÜN ÖYKÜSÜ

Isparta, Türkiye’nin gül ve gülyağı üretim merkezidir. Yağcılıkta kullanılan güller, Anadolu’ya XIX. yüzyıl sonlarına doğru Bulgaristan göçmenleri tarafından getirilmiştir. Isparta’da ise ilk yağ gülü üretimi 1888 yılında ve gülyağı üretimi de 1892 yılında "Müftüzade İsmail Efendi" tarafından gerçekleştirilmiştir. XIX. yüzyıl sonlarında, Türkiye’de gülcülük, öncelikle, Bursa’da, Akdeniz Bölgesi’nin ve Ege Bölgesi’nin bazı yörelerinde yapılmaya çalışılmışsa da çeşitli nedenlerle nitelikli üretimde başarılı olunamamıştır. Ülkede Isparta ve Burdur yöresi, yağ gülü yetiştirilmesi için çok uygun toprak ve iklim şartlarına sahip olduğundan, gülcülük tarımı öncelike Isparta’da olmak üzere, bu yörede oldukça tutulmuş ve yaygınlaşmıştır.
    İlde en uygun gül dikim mevsimi kasım ve aralık aylarıdır. Gül fidanlarının dikimleri, bakımları özel ihtisas gerektirir. Gül bahçeleri yazın temmuz ve ağustos aylarında sulanmalıdır. Gül fidanlanndan dikildikleri ilk yıl ürün alınmaz. Ürün vermeye ikinci yılda başlarlar. Bir gül fidanından ortalama 5 yıl süre ile ürün alınabilmektedir. Bir kez, gül fidanından hasat başladıktan sonrada, gül çiçeklerinin, o fidandan ara vermeden toplanması gerekmektedir. Havaların uygun olması halinde mayıs ayı sonlarında gül çiçekleri toplanmaya başlanır. Bu başlama işi bazı yıllar haziran başlarına kadar da uzatılabilir. Gül çiçeklerinin toplanmasına sabah saat 05:00’te başlanır, bu toplama işlemine saat 10:00’da son verilir. Gül çiçeklerinin, mutlaka, henüz üzerinde sabah çiği bulunduğu ve henüz güneşin vurmadığı saatlerde toplanması gerekmektedir. Aynca, gül çiçeklerinin günlük olarak toplanması da, kaliteli gülyağı elde edilmesi bakımından çok önemlidir. Güller sapsız olarak düğümleri ile birlikte toplanır. Toplamada makas ve benzeri kesici aletler kullanılmaz. Genelde gül toplama mevsimi 25-30 gün kadar sürer. Bir dönümlük bir gülbahçesinde 1000-1200 kadar gül fıdanı bulunur. Bir fidanın yıllık çiçek verimi yaklaşık olarak 500-600 gr’dır. Toplanan güller sepetlere konur. Bunlar daha sonra küfelere ve çuvallara aktanlır ve işlenmek üzere fabrikalara veya imalathanelere gönderilir. Gülyağı işletmesi, toplanan gül çiçeklerini aynı gün işlemek zorundadır. Gül çiçeğinin işlenmesinde bir gecikme olursa verim ve nitelik düşük olur. Gül çiçeği toplanması gibi gülyağı üretimi de yılda bir ay kadar sürmektedir.
    Türkiye’de gülyağı üretiminde kullanılan gül çiçeklerinin yetiştirildiği bahçelerin % 90’ı Isparta’da, % 10 kadarı da Burdur’da, Afyonkarahisar’da ve Aydın’da bulunmaktadır. Gülyağı çoğunlukla parfümeri sanayiinde kullanılır. Üretilen gülyağı daha ziyade başta Fransa olmak üzere, İngiltere, ABD, Almanya, Hollanda, İtalya ve bazı Arap ülkelerine satılmaktadır. Dünyada başlıca gülyağı üretici rakip ülkeler: Bulgaristan, Sovyetler Birliği, Fas’dır. Fakat en nitelikli yağ gülleri ise Bulgaristan ve Türkiye’de üretilmektedir.
    Başlangıçta, gülyağı üretimi yörede çok ilkel imalathanelerde yapılmıştır. Isparta’da ilk gülyağı fabrikası, Atatürk’ün Isparta’ya gelişlerinde verdiği talimat üzerine 1935 yılında kurulmuştur. Gülbirlik Tarım Satış Kooperatifi, Isparta ve yöresinde yetiştirilen gül üretimin çok büyük kısmını üreticiden alıp işlemekte olan kooperatif kuruluşudur. Bu Birliğin, Isparta ve yöresinde 6 kooperatifi bulunmaktadır. Birliğin ortak sayısı ise 8.000 kadardır.



Gül Üretimine İlişkin Belli Başlı Aşamalar:
Gülyağı: Parfüm ve kozmetik sanayinin en önemli ve en pahalı ham maddelerindendir. Gülyağı pembe yağ güllerinin buharlı distilasyon yöntemiyle kaynatılmasıyla üretilir.
Gül Konkreti: Fermantasyona uğramamış, rengini ve kendine has yapısını bozmamış son derecetaze pembe güllerin extraction metodu ile işlenmesinden elde edilen krem kıvamında, koyu vişne çürüğü rengi görünümünde katı gülyağıdır. Bu da parfüm ve kozmetik sanayinin ham maddelerinden biri olan absolüt üretiminde kullanılır.
Gülsuyu: Gülyağı üretim esnasında elde edilen yağlı suyun (mayanın) bire bir oranındadamıtılmış, saf, temiz ve sıcak su ile karıştırılması sonucunda elde edilen gül kokulu naturel sudur.Gül sularının naturel olması, zararlı madde içermemesi nedeniyle bazı yiyecek maddeleri ve tatlılarda aroma olarak, cildi besleyici ve dokuları gerginleştirici özelliği nedeniyle vücut ve makyaj temizliğinde kullanılmaktadır.
Türkiyenin  Gülen Yüzü   - GÜLÜN TARİHÇESİ
    İnsanın günlük yaşamında çok özel bir yeri olan gül; aşkın, güzelliğin, sevginin ve saygının ifadesini en güzel bir şekilde bünyesinde toplayan bir çiçektir. Kuzey yarım küre bitkisi olan gülün orijini Doğu Asya'dır. Kesin olmamakla birlikte gül yağı ve gül suyunun ilk olarak İran veya Hindistan'da üretildiği, buradan Anadolu, Avrupa, Kuzey Afrika ve Doğu Asya'ya yayıldığı bildirilmiştir.
    Fosil kaynaklı kayıtlara göre, gülün yeryüzündeki varlığı en az 35 milyon yıllık bir geçmişe sahiptir. Gül çiçeğinin insanlık tarihindeki yeri ve önemi ise en az 5000 yıllık çok renkli bir geçmişe dayanır.
    Anavatanı olan Orta Asy
a’dan ticaret yolu ile dünyanın diğer bölgelerine ulaşmış olan gül, güzel kokusu, tıbbi değeri ve beslenmedeki yeri dolayısıyla antik çağlardan beri efsanelere konu olmuş ve güzel kokunun peşinde olanlar için vazgeçilmeyen bir çiçek olmuştur. Hatta öyle ki, antik dönemde Fenikeliler, Yunanlılar, Romalılar için gül bahçeleri, en az buğday tarlaları ve meyve bahçeleri kadar önem taşımıştır.
    Gül kokusunu kalıcı yapmak için tarihte ilk yöntem antik çağlarda Mısır, Mezopotamya, Hint ve Çin gibi medeniyetler tarafından kullanılan yağlarla maserasyon (gül çiçeklerinin uygun yağlarda belli bir süre bekletilme yöntemi) olmuştur.
    Daha sonra ise M.Ö. 3500’de keşfedilen su ile ekstraksiyon (belli metodlarla gül çiçeklerinin suda bekletilmesi ve sonra süzülerek bu suların kullanılması) yöntemi uygulanmıştır. Daha sonra, M.Ö. 50’de insanlığın keşfettiği “ruhunu yakalamak” usulü yani damıtma ile elde edilen ürünler ortaya çıkmış, gülsuyu haline gelmiştir. Son aşamada da bu gülsuyunun içindeki güzel kokulu yağ taneciklerini toplamak için çaba harcayarak gül yağı dediğimiz gül esansını elde etmek olmuştur.
GÜLCÜLÜĞÜN TARİHÇESİ
Gülün tarihçesi en az insanlık tarihi kadar eskidir. Gül çiçeğinin insanlık tarihindeki yeri ve önemi hakikaten muhteşemdir. Tarihin her döneminde gül, insanlığın dikkatini çekmiş olup, kraliçelerin, sultanların ve hükümdarların adeta gözdesi, gönül elçisi olmuştur.

Gülün tarihi yolculuğu gerçekten insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak, burada bir başlangıç noktasından günümüze kadar olan zaman dilimini değerlendirmek gerekiyor. Bu sebeple, Anadolu ve Osmanlı topraklarında gülün serüveninden bahsetmek doğru olacaktır.
Osmanlının en geniş topraklara sahip olduğu dönemlerde gül yetiştiriciliği yapılmaktadır. Anadolu’da gül üretimi ve gülsuyu üretimi yapıldığı ünlü gezgin İbn-i Batuta ( 1304 - 1369 ) nın seyahatnamesinde bahsedilmektedir. Muhtemelen de gül çiçeklerinin Edirne’de üretildiğini çeşitli kaynaklardan öğreniyoruz. Yine 18.yüzyıldan sonra Osmanlı topraklarında bulunan ve o tarihlerde cermen sancağına bağlı Kazanlık ve zağra nahiyelerinde gülcülük çok ileri safhalarda yapılmıştır. Hatta Bulgaristan’da   ( kazanlık - zağra ) gülyağı sanayisinin Türkler tarafından kurulduğu bilinmektedir. Yani, Anadolu’da yetiştirilen gül Bulgaristan’a Türkler tarafından götürülmüştür. Ancak Osmanlı - Rus savaşları neticesinde 1908’de Bulgaristan toprakları kaybedilmiştir. Bu toprakların işgali ile de orada gülcülük yapan yüzlerce insan Anadolu’ya göç etmeye başlamıştır. Böylece Anadolu’da başlayan gülcülük Anadolu’ya, topraklarına dönmüştür. Anadolu’da zafiyet gösteren gülcülüğün yeniden gelişmesi için 1900’lü yılların başında Ziraat Bakanlığı tarafından 100.000 adet gül fidanı dağıtılmıştır. Ne yazık ki İstanbul başta olmak üzere Anadolu’nun bazı illerine dağıtılan fidanlardan elde edilen çiçeklerin işleneceği imbiklerin yetersizliği nedeniyle başarıya ulaşılamamıştır. Burada sevindirici tek haber ise 1900-1923 döneminde başlayan ikinci dönemde sadece Isparta’da gülcülük başarı kazanmış ve devam edebilmiştir. Isparta’da gül yetiştirmek ve gül yağı elde etmek için bireysel olarak çalışmalara başlayan İsmail Efendi 1900’lü yıllarda zaten kendini ve Isparta’daki gülcülüğü kabul ettirmiştir. Bu yıllarda Türkiye’de ( 1910-1920 ) üretilen gülyağı miktarı yaklaşık 287 KG civarında olup, 12.000 dönüm gül bahçesinden bahsetmek mümkündür. Maalesef o dönemlerde bile gülcülük Osmanlı Devleti tarafından Anadolu’nun pek çok yerlerinde teşvik edilip desteklenirken Isparta’da Gülcü İsmail Efendi, devletten herhangi bir destek ve teşvik almadan büyük bir fedakârlıkla gülcülüğün yeni adresi olarak Isparta’yı tescil ettirmiştir adeta.

Gülcü İsmail Efendi Isparta’nın Yalvaç kazası eşrafından Meydan Bey oğlu Mehmet İzzet Efendinin oğludur. ( doğum 1840 ) İyi bir medrese eğitimi görmüş olup ilk ticari hayata dokumacılık ile başlamıştır. Ancak, İsmail Efendinin 1888 yılında gülcülük ve gül yağcılığı konusunda duydukları dikkatini çeker.

Denizli’nin ÇAL kazasında tapu memuru olarak çalışan kazanlıklı birisinin gülyağı çıkarmasını bildiğini öğrenir ve kendisiyle mektuplaşır. Ona Isparta’da bir Gülhane kuracağım ve buraya ustabaşı olmasını teklif eder. Memur kabul eder. Ancak vazifesinden dolayı muhakeme altına alındığından bu ustayla çalışma fırsatı bulamaz. Fakat İsmail Efendi kararlı ve azimli bir insandı. Kendi imkânlarıyla İsparta civarından getirttiği gül fidanları ile 30 dönüm kadar bir gül bahçesi meydana getirmiştir. Diğer taraftan gülyağı çıkarmak için bir Gülhane inşa etmiştir. 1889 ve 1890 yılları baharında imbiklere koyduğu güllerden gülyağı elde etmeyi başaramadı. Tekrar tekrar denedi ama olmadı. Gülsuyundan başka bir şey alamadı. Bir türlü yağ çıkmıyordu. Etrafında halk İsmail Efendiye hayret ve tedirginlikle bakıyor bir hiç uğruna yüzlerce altın sarf ediyor diyorlardı. Hatta ailesi ve çevresindekiler onu delilikle itham ediyorlardı. Dördüncü mahsul yılı yaklaşırken uzman arayışları devam etti. Nihayet Afyon Karahisar eşrafından Nuri Paşa ve Arabacı Ahmet Usta’nın yardımlarıyla Kızanlıklı Pehlivan Ahmet diye bilinen gülyağı ustası ile tanıştı. Onu Gülhane’ye ustabaşı yaptı. Nihayet dördüncü mahsul yılında gülyağı elde etti. Böylece İsmail Efendi’nin rüyası gerçekleşmiş oldu. Artık çevresinde ona inanmayanlar bile yavaş yavaş gül yetiştirmeye başladılar. İsmail Efendi zamanın Ziraat nezaretine tahlil ettirdiği gülyağım takdim ederek kalitesini ispat etmiş ve ödüllendirilmiştir. Hatta kendisi para ödülünü kabul etmeyince imbik hediye edilmiştir. Böylece gül yağının yurt dışına satılmasının yolu açılmış oldu. Zaman içerisinde Isparta’da gülcülük genişledi ve gelişti. İsmail Efendi Avrupa pazarına girmek için fuarlara katılıp Isparta gülyağım tanıttı. Böylesine mücadeleler ile dolu bir hayat 1840’da başladı ve 1915 Mayıs ayında ve tam gül mevsiminde Isparta’daki evinde hayata gözlerini yumdu.

Devam eden yıllarda gülcülük Isparta’da gelişti. 1931 yılında 450.000 kg’a kadar çıktı. Elde edilen güller köylülerin kendi imkânlarıyla işleniyordu. 1933’lerde üretilen gülyağı 700 KG kadar olup, elde edilen gelir ise 250 bin liraydı. Ve önemli bir ihraç malıydı.

Gelişen gülcülüğe paralel olarak 30 Eylül 1935’de Ekonomi Bakanı Celal Bayar tarafından Isparta’da gülyağı fabrikasının temeli atılmıştır. 1936’da ise fabrika usulü yağ üretilmeye başlanmıştır. Böylece gülcülük yeniden bir ivme kazanmıştır. Sökülen bahçeler yeniden ihdas edilmiştir. Süreci dikkatle takip eden gülcüler tarafından 1954 yılında 9 birim kooperatifin birleşmesi ile “ GÜLBİRLİK “ kurulmuştur. Gülbirlik gülyağınm yanı sıra Gülkonkreti ( katı gülyağı ) imalatına da başladı. Gülbirlik 1958 yılında îslamköy gülyağı fabrikasını, 1968’de Aliköy Gülkonkreti fabrikasını ve daha sonra da 1976’da Yakaören, Kılıç gülyağı fabrikaları kurmuş olup Güneykent gülyağı fabrikasına da kapasite artırımı yapmıştır. Bugün itibariyle Gülbirlik ve özel işletmeler dünya gülyağınm yaklaşık % 65’lik kısmını karşılayarak sektöründe dünyada birinci sırada yer almaktadır.
ISPARTA DA GÜL ÜRETİMİ NASIL BAŞLADI?   
    Isparta da gülcülüğün binlerce yıl gerilere giden, eski, köklü bir tarihi yoktur. Isparta gülcülüğü, en çok 150 yılı bile geçmeyen bir tarihe sahiptir. Daha gülcülük Isparta'da bilinmez iken Burdur, Denizli, Çal yörelerinde Gül tarımının yapılmakta olduğu bilinmektedir.    
    Gülcülüğü Isparta'ya, Yalvaç ilçesinden gelip Isparta'ya yerleşen Meydanbeyoğlu, Mehmet İzzet'in oğlu İsmail Efendi getirmiştir. Bu getirişin de çileli, çok ilginç bir öyküsü vardır.
    İsmail Efendi, iyi bir medrese eğitimi almış ve kendini sürekli geliştirerek görüş açısı oldukça geniş bir kişi olarak yetişmiştir. Gülcüzade İsmail Efendi’nin ilk ticari teşebbüsü dokumacılık olmuş, çeşitli ustalardan aldığı bilgilerle kurduğu dokuma tezgahları sayesinde bu mesleğin Isparta ve Burdur çevresinde hızla yayılmasını ve bir çok kişinin bu mesleği öğrenmesini sağlamıştır. 1889 yılında Bulgaristan’a bağlı Kızanlık bölgesinden Denizli’nin Çal ilçesine gelen bir tapu memurunun gül çiçeğinden yağ elde edebildiğini öğrenmesi ile bu kişi ile mektuplaşmış ve Gülcülük üzerine geniş bilgilere sahip olmuştur.         İ
    İsmail Efendi her Isparta'lı gibi bilinçli, uyanık, yeni bir şeyler öğrenmeye, yapmaya susamış, kendine güvenli, çalışkan, sabırlı, hırslı, direnme gücü olan, inatçı kişiliğe sahip bir kişi idi. O vakte dek, Isparta ovasına ne ekilip dikilir ise pek gelir getirmiyor, çalışıp çabalamalar boşa gidiyordu.   
    İsmail Efendi şöyle komşu illere Burdur, Denizli, Çal yörelerine doğru bir geziye çıktı. Oralarda ne ekip dikiyorlar, topraktan nasıl daha çok gelir sağlıyorlar baktı, çekti. Gülcülük büyük oranda yapılır ise iyi para getirir, Isparta topraklarında da gül yetişir, kanısına vardı. Hiç vakit geçirmeden otuz dekar toprak sağladı. Çukurları açtırdı. Çevrede bulunan süs güllerinin içinden yağ gülü olabileceklerden, fidanlar aldı. Otuz dönüm yerin otuz dönümüne de gül dikti.   
    Yeni dikilen gülün üç ile beş yıl sonra en iyi ürün vereceğini biliyordu. sabırla gül bahçesini aksatmadan suladı, yabani otları yoldu, çapaladı, o günlerin koşullarına göre zararlı böcekleri öldürücü ilaçlar attı.   
    Daha üçüncü verim yılı gelmeden gülyağı çıkarma işinde kendine gerekli olacak araçların bazılarını yerli ustalara Isparta'da yaptırdı. Ustaların yapma güçlerinin dışında kalanları da Bulgaristan'a dek gitti; oradan aldı, geldi. Güzelce, noksansız bahçesine kurdu. Gülyağı çıkarırken gerekecek suyu da "Bambullu Ceviz" denen yerden getirdi, bahçesine akıttıktan sonra, sabırla üçüncü ürün yılını beklemeye başladı  
     Parasal yönden de sıkıntı, bunaltı içindeydi. Müthiş paraya gereksinmesi vardı. Büyük bir girişimde bulunmuş, atılım yapmıştı. Otuz dönüm toprak sağlamış, çukur kazdırmış, gül fidanlarını diktirmiş, gülyağı çıkarılmasında gerekli olacak araçlara da pek çok para vermiş, yatırım yapmıştı. İyi ürün alır, gülyağı çıkarır, eline toptan para geçerse, harcını borcunu ödemeyi düşlüyordu. Dört gözle beklemekte olduğu üçüncü ürün yılı geldi. Don, kar, kış, rüzgar, yağmur, dolu... anlayamadığı bir tabiat olayı nedeniyle gül fidanları hiç çiçek vermediler. Emekleri, harcadığı bunca para boşa gitti. Umudunu bir yıl sonrasına, dördüncü ürün yılına bağladı. O yıl da bahçesi iyi çiçek verdi; bu kez gülyağı çıkarma yöntemini bilmeyişi yüzünden baş
 GÜL ÇILGINLIĞI  :                                   
    Gözler İsmail Efendi'nin üstündeydi. Halk, ilgiyle onu izliyor; yolda, sokakta, kahvede, handa evde yerde... hep onun bu girişimi konuşuluyor, çektiği emeğin, harcadığı paranın hesabı, kitabı yapılıyor, alaya alınıyor, eğleniliyor;
"Delirdi, keçileri kaçırdı bu adam, Allah akıl fikir versin" deniyordu.   
    Gülcü İsmail Efendi, direnme gücünü yitirmedi. Kulaklarını çevrede söylenenlere tıkadı. Başarısızlığının nedenleri üzerinde durdu. Sordu, soruşturdu, inceledi, araştırdı. Çalıştı, çabaladı gülyağı çıkarma yöntemini en küçük ayrıntısına varana dek öğrendi. Kendini, bir sonraki ürün yılına iyiden iyiye hazırladı.
ÇUVAL ÇUVAL GÜL ÇİÇEĞİ; DESTE DESTE PARA     
    Kış mevsiminin soğuklu, karlı günleri geçip, gittiler. İlkbahar mevsimi gelir gelmez, Gülcü İsmail Efendi'nin bahçesinde bir diriliş, bir canlanma görüldü.. Bakımlı, tertemiz bahçedeki insan boyunu aşan gül ağaçları, önce yeşil yeşil yaprak, sonra da pembe gül tomurcukları vermeye başladılar. Mayıs ayının ilk haftasında havalar ısınınca bahçe, top top koca koca yapraklı, pembe renkli güllerle, doldu kaldı.. Öyle de bir güzelleşmiş, iç açıcı olmuştu ki.. Güllerin içinden yanık yanık bülbüllerin sesleri geliyor, çevreye insanın iliklerine işleyen hoş bir gül kokusu yayılıyordu...    
    Ne idi bu gül çiçeğinin bolluğu böyle? Görülmüş şey değil. Kadınlı erkekli yüzlerce kişi sabahın alaca karanlığında bahçeye geliyor, akşama dek çuval çuval toplanan gülleri taşıya taşıya bitiremiyorlardı. Gül sezonu bir ay kadar sürdü. Gülcü İsmail Efendi de eline geçen bu fırsatı çok iyi değerlendirdi. Binbir güçlük, zorluk, çile ve çaba.. ile üretmeyi başardığı katkısız arı "Gülyağı" ve "Gül Suları" nı değerince sattı; eline parasını aldı. İlk iş olarak her doğru, dürüst, namuslu... insanın yaptığı gibi borçlarını ödedi. Yeni bir ev yaptırdı. Evini de o günün gelenek, görenek, töresine göre dayadı, döşedi. Daha elinde pek çok parası kalmıştı. Bunu da çarçur etmedi; otuz dönüm gül bahçesini 50, 75, 100... dönüme çıkarmak, yaptığı gülcülüğü daha da büyütmek, genişletmek işinde kullandı.

TOPRAKLARIMIZA BİZDE GÜL DİKELİM. GÜLCÜLÜKTE İYİ PARA VAR!  
     Isparta halkı, İsmail Efendinin deneyinden, Isparta topraklarının gül yetiştirmeye çok elverişli olduğunu öğrenmiş oldu. Gülün iyi para getirdiğini de gözleri ile gördükten sonra "Tarlalarımıza bizde gül dikelim, gülcülükte iyi para var!" demeye başladı.     
    Gülcü İsmail Efendi, kıskançlık, çekememezlik etmedi. Gül dikecek olanlara yardımcı oldu. Karık nasıl açılır gösterdi. Fidan dikiminde başlarında bulundu... Bir kaç yıl içinde de her yere gül dikilmiş, Isparta Kenti de Gül Bahçelerinin içinde kalmış oldu. Isparta bundan sonra gül üretmesiyle tanındı, gülcü oluşuyla da anıldı.
Gül Yetiştiriciliği: Yağ gülü (rose damascena) Anadolu’ya 1870’li yılların başında Bulgaristan’dan gelen göçmenler tarafından getirilmiştir. Isparta’da ise yağ gülü üretimi 1888 yılında, gülyağı üretimi de 1892 yılında “Müftüzade İsmail Efendi” isimli şahıs tarafından gerçekleştirilmiştir. Müftüzade İsmail Efendi tarafından imbik adı verilen basit ve ilkel kazanlarda üretilmeye başlanan gülyağı uzun yıllar yaygınlaşarak, bu metotla üretilmeye devam edilmiştir.  Köy tipi gülyağı üretimi; Atatürk’ün Isparta’ya gelişinde verdiği talimat uyarınca, “İktisat Vekaleti” tarafından modern gülyağı fabrikasının 1935 yılında kurulması sonucu yerini büyük ölçüde sanayi tipi gülyağı üretimine bırakmaya başlamıştır  
     Gülbirlik’in 1958 yılında kurduğu İslamköy Gülyağı Fabrikası, 1976 yılında kurduğu diğer gülyağı tesisleri ile Türk gülcülüğü ve gülyağı üretimi şekil değiştirmiştir. Günümüzde köy tipi gülyağı üretimi, yerini tamamen sanayi tipi gülyağı üretimine bırakmıştır. Isparta ili, Türkiye’de özellikle gül yağı ve gül ürünleri üzerine önemli bir merkez haline gelmiştir. Yörede bir çok yerli ve yabancı gül işleme fabrikaları bulunmaktadır. İlde Gülbirlik’e ve özel kuruluşlara ait, 5 adedi büyük olmak üzere toplam 15 adet gül yağı fabrikası bulunmaktadır.
ISPARTA GÜLÜ’NÜN ÖZELLİKLERİ          
    Yağ gülü (Rosa damascena Mill.), bitkiler aleminin Spermatophyta (tohunlu bitkiler) bölümünün Angiospermae (kapalı tohumlular) alt bölümünden Rosales takımı, Rosaceae familyası, Rosa cinsi içerisinde yer almaktadır. Dünyada yaklaşık 1350 Rosa (gül) türü tanımlanmıştır. Türkiye florasında 24 gül türü kayıtlı olmasına rağmen gül yağı elde etmek amacıyla kullanılan tür Rosa damascena Mill'dir.         
    Rosa damascena türünün bir çok çeşidi olmakla birlikte özellikle "Trigintipetale" çeşidi başta Bulgaristan ve Türkiye olmak üzere Fas, Mısır, İran, Suriye, Hindistan ve Kafkaslar'da gülyağı elde etmek amacıyla yetiştirilmektedir.            Rosa damascena; Isparta Gülü, Pembe Yağ Gülü, Yağ Gülü, Sakız Gülü ve Şam Gülü adlarıyla da bilinen pembe renkli, yarım katmerli ve kuvvetli kokulu, çok yıllık, dikenli ve kışa dayanımı yüksek bir bitkidir. Rosa damascena bitkileri, 1,5-3 m arasında boylanmaktadır. Gövde silindir biçimli, içi dolu, esmer renkli, çok dallı ve dallar çok sayıdaki irili ufaklı sert dikenlerle çevrilidir. Yapraklar yumuşak yapılı ve ince tüylerle kaplı, alternans dizlişli, saplı ve stipulalı (kulakçık), 5-7 foliolludur.        
    Folioller (yaprakçık) 3-4 cm uzunluğunda oval şekilli, basit dişli kenarlı ve alt yüzleri tüylüdür. Çiçekler hafifçe sarkık, az ya da çok koyu pembe renklidir. Tek renkli olan çiçeklerde içteki taç yapraklar dıştakilerden daha küçük yapılı olup, çiçeklenme çalı formundaki bir bitkide görülen biçimdedir. Kaliks (çanak yapraklar), korollodan (taç yapraklar) daha uzun, çok parçalı 5 sepalden (çanak yaprak) ibarettir. Korolla çok petalli, petaller (taç yaprak) oval şekilli, soluk pembe renkli, kaideleri beyaz lekelidir.
GÜLÜN FAYDALARI
    Gül yağı başta tabipler, sonra kadınlar için vazgeçemedikleri bir madde olarak bugüne dek gelmiştir. Tedavide gül, geleneksel tıp dünyasında ilaç olarak kullanılmıştır. Gülsuyu, Gül Macunu ve Gül yağı olarak işlenen gül, bu üç ayrı şekliyle baş ağrısı, ateşlenme, bayılma, mide ağrısı, göz kanlanması gibi rahatsızlıkları tedavi etmekte faydalı olduğu geleneksel tıp kitaplarında yazmaktadır.

Gülbirlik: Yağ gülü (Rose Damescana) ve gülyağı üretimi 100 yılı aşkın bir süredir Isparta yöresinde gerçekleştirilmektedir. Bu özelliğiyle de Isparta’ya “Güller Diyarı” denilmektedir. Isparta’nın gül ürününü devletin destek ve yardımlarıyla en iyi biçimde değerlendiren Gülbirlik, 1954 yılında 9 kurucu birim kooperatifinin oluşturduğu Kooperatifler Birliği olarak kurulmuştur. Gülbirlik’in halen 6 birim kooperatifi, 8000 üretici ortağı, 5 ayrı yerde kurulu 7 ünite gülyağı tesisi ile 1 ünite gül konkreti tesisi mevcuttur. Gülbirlik mevcut tesislerinde günlük 360 ton gül çiçeği işleyerek, Türk ve Dünya standartlarına uygun gülyağı ve gül konkreti üretimini gerçekleştiren, Türkiye’nin ve dünyanın  bu alanda en büyük üretici ve ihracatçı kuruluşudur. Gülbirlik, 45 yılı aşkın bir süredir istikrarlı bir biçimde sağladığı döviz girdisi ile ülkemize, üreticinin ürününü değerlendirmesi ile de yöre halkına ekonomik ve sosyal refah getirmektedir. Halen dünya parfüm ve kozmetik sanayiinin önde gelen kuruluşlarının gülyağı ve gül konkreti ihtiyaçlarını karşılayan Gülbirlik, bu alanda konumunu muhafaza etmekte ve geliştirmektedir. Ayrıca Gülbirlik, 1998 yılı başında kozmetik üretimine de başlamıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder