Isparta, Türkiye’nin gül ve
gülyağı üretim merkezidir. Yağcılıkta kullanılan güller, Anadolu’ya XIX. yüzyıl sonlarına doğru Bulgaristan
göçmenleri tarafından getirilmiştir. Isparta’da ise ilk yağ gülü üretimi 1888 yılında ve gülyağı üretimi de 1892
yılında "Müftüzade İsmail
Efendi" tarafından gerçekleştirilmiştir. XIX. yüzyıl sonlarında,
Türkiye’de gülcülük, öncelikle, Bursa’da, Akdeniz Bölgesi’nin ve Ege
Bölgesi’nin bazı yörelerinde yapılmaya çalışılmışsa da çeşitli nedenlerle
nitelikli üretimde başarılı olunamamıştır. Ülkede Isparta ve Burdur yöresi, yağ
gülü yetiştirilmesi için çok uygun toprak ve iklim şartlarına sahip olduğundan,
gülcülük tarımı öncelike Isparta’da olmak üzere, bu yörede oldukça tutulmuş ve
yaygınlaşmıştır.
İlde en uygun gül dikim mevsimi kasım ve aralık aylarıdır. Gül
fidanlarının dikimleri, bakımları özel ihtisas gerektirir. Gül bahçeleri yazın temmuz ve ağustos aylarında
sulanmalıdır. Gül fidanlanndan dikildikleri ilk
yıl ürün alınmaz. Ürün vermeye ikinci yılda başlarlar. Bir gül
fidanından ortalama 5 yıl süre ile
ürün alınabilmektedir. Bir kez, gül fidanından hasat başladıktan
sonrada, gül çiçeklerinin, o fidandan ara vermeden toplanması gerekmektedir.
Havaların uygun olması halinde mayıs ayı sonlarında gül çiçekleri toplanmaya
başlanır. Bu başlama işi bazı yıllar haziran başlarına kadar da uzatılabilir.
Gül çiçeklerinin toplanmasına sabah saat 05:00’te başlanır, bu toplama işlemine
saat 10:00’da son verilir. Gül çiçeklerinin, mutlaka, henüz üzerinde sabah çiği bulunduğu ve henüz
güneşin vurmadığı saatlerde toplanması gerekmektedir. Aynca, gül çiçeklerinin
günlük olarak toplanması da, kaliteli gülyağı elde edilmesi bakımından çok
önemlidir. Güller sapsız olarak
düğümleri ile birlikte toplanır. Toplamada makas ve benzeri kesici
aletler kullanılmaz. Genelde gül toplama mevsimi
25-30 gün kadar sürer. Bir dönümlük bir gülbahçesinde 1000-1200 kadar gül fıdanı
bulunur. Bir fidanın yıllık çiçek verimi yaklaşık olarak 500-600 gr’dır. Toplanan güller sepetlere konur. Bunlar daha
sonra küfelere ve çuvallara
aktanlır ve işlenmek üzere fabrikalara veya imalathanelere gönderilir. Gülyağı
işletmesi, toplanan gül çiçeklerini aynı gün işlemek zorundadır. Gül çiçeğinin
işlenmesinde bir gecikme olursa verim ve nitelik düşük olur. Gül çiçeği
toplanması gibi gülyağı üretimi de yılda bir ay kadar sürmektedir.
Türkiye’de gülyağı üretiminde kullanılan
gül çiçeklerinin yetiştirildiği bahçelerin % 90’ı Isparta’da, % 10 kadarı da
Burdur’da, Afyonkarahisar’da ve Aydın’da bulunmaktadır. Gülyağı çoğunlukla
parfümeri sanayiinde kullanılır. Üretilen gülyağı daha ziyade başta Fransa
olmak üzere, İngiltere, ABD, Almanya, Hollanda, İtalya ve bazı Arap ülkelerine
satılmaktadır. Dünyada başlıca gülyağı üretici rakip ülkeler: Bulgaristan, Sovyetler Birliği, Fas’dır.
Fakat en nitelikli yağ gülleri ise Bulgaristan ve Türkiye’de üretilmektedir.
Başlangıçta, gülyağı üretimi yörede çok
ilkel imalathanelerde yapılmıştır. Isparta’da ilk gülyağı fabrikası, Atatürk’ün
Isparta’ya gelişlerinde verdiği talimat üzerine 1935 yılında kurulmuştur. Gülbirlik Tarım Satış Kooperatifi,
Isparta ve yöresinde yetiştirilen gül üretimin çok büyük kısmını üreticiden
alıp işlemekte olan kooperatif kuruluşudur. Bu Birliğin, Isparta ve yöresinde 6
kooperatifi bulunmaktadır. Birliğin ortak sayısı ise 8.000 kadardır.
Gül Üretimine İlişkin Belli Başlı Aşamalar:
Gülyağı: Parfüm ve kozmetik sanayinin en önemli ve en pahalı ham
maddelerindendir. Gülyağı pembe yağ güllerinin buharlı distilasyon yöntemiyle
kaynatılmasıyla üretilir.
Gül Konkreti: Fermantasyona uğramamış, rengini ve kendine has
yapısını bozmamış son derecetaze pembe güllerin extraction metodu ile
işlenmesinden elde edilen krem kıvamında, koyu vişne çürüğü rengi görünümünde
katı gülyağıdır. Bu da parfüm ve kozmetik sanayinin ham maddelerinden biri olan
absolüt üretiminde kullanılır.
Gülsuyu: Gülyağı üretim esnasında elde edilen yağlı suyun (mayanın)
bire bir oranındadamıtılmış, saf, temiz ve sıcak su ile karıştırılması
sonucunda elde edilen gül kokulu naturel sudur.Gül sularının naturel olması,
zararlı madde içermemesi nedeniyle bazı yiyecek maddeleri ve tatlılarda aroma
olarak, cildi besleyici ve dokuları gerginleştirici özelliği nedeniyle vücut ve
makyaj temizliğinde kullanılmaktadır.
Türkiyenin Gülen Yüzü - GÜLÜN TARİHÇESİ
İnsanın günlük yaşamında çok özel bir yeri
olan gül; aşkın, güzelliğin, sevginin ve saygının ifadesini en güzel bir
şekilde bünyesinde toplayan bir çiçektir. Kuzey yarım küre bitkisi olan gülün
orijini Doğu Asya'dır. Kesin olmamakla birlikte gül yağı ve gül suyunun ilk
olarak İran veya Hindistan'da üretildiği, buradan Anadolu, Avrupa, Kuzey Afrika
ve Doğu Asya'ya yayıldığı bildirilmiştir.
Fosil kaynaklı kayıtlara göre, gülün yeryüzündeki
varlığı en az 35 milyon yıllık bir geçmişe sahiptir. Gül çiçeğinin insanlık
tarihindeki yeri ve önemi ise en az 5000 yıllık çok renkli bir geçmişe dayanır.
Anavatanı olan Orta Asy
a’dan ticaret yolu
ile dünyanın diğer bölgelerine ulaşmış olan gül, güzel kokusu, tıbbi değeri ve
beslenmedeki yeri dolayısıyla antik çağlardan beri efsanelere konu olmuş ve
güzel kokunun peşinde olanlar için vazgeçilmeyen bir çiçek olmuştur. Hatta öyle
ki, antik dönemde Fenikeliler, Yunanlılar, Romalılar için gül bahçeleri, en az
buğday tarlaları ve meyve bahçeleri kadar önem taşımıştır.
Gül kokusunu kalıcı yapmak için tarihte ilk
yöntem antik çağlarda Mısır,
Mezopotamya, Hint ve Çin gibi medeniyetler tarafından kullanılan yağlarla maserasyon (gül çiçeklerinin uygun
yağlarda belli bir süre bekletilme yöntemi) olmuştur.
Daha sonra ise M.Ö. 3500’de keşfedilen su ile ekstraksiyon
(belli metodlarla gül çiçeklerinin suda bekletilmesi ve sonra süzülerek bu
suların kullanılması) yöntemi uygulanmıştır. Daha sonra, M.Ö. 50’de insanlığın
keşfettiği “ruhunu yakalamak” usulü yani damıtma
ile elde edilen ürünler ortaya çıkmış, gülsuyu haline gelmiştir. Son aşamada da
bu gülsuyunun içindeki güzel kokulu yağ taneciklerini toplamak için çaba
harcayarak gül yağı dediğimiz gül esansını elde etmek olmuştur.
GÜLCÜLÜĞÜN TARİHÇESİ
Gülün tarihçesi en az insanlık
tarihi kadar eskidir. Gül çiçeğinin insanlık tarihindeki yeri ve önemi
hakikaten muhteşemdir. Tarihin her döneminde gül, insanlığın dikkatini çekmiş
olup, kraliçelerin, sultanların ve hükümdarların adeta gözdesi, gönül elçisi
olmuştur.
Gülün tarihi yolculuğu gerçekten
insanlık tarihi kadar eskidir. Ancak, burada bir başlangıç noktasından günümüze
kadar olan zaman dilimini değerlendirmek gerekiyor. Bu sebeple, Anadolu ve
Osmanlı topraklarında gülün serüveninden bahsetmek doğru olacaktır.
Osmanlının en geniş topraklara
sahip olduğu dönemlerde gül yetiştiriciliği yapılmaktadır. Anadolu’da gül
üretimi ve gülsuyu üretimi yapıldığı ünlü gezgin İbn-i Batuta ( 1304 - 1369 )
nın seyahatnamesinde bahsedilmektedir. Muhtemelen de gül çiçeklerinin Edirne’de
üretildiğini çeşitli kaynaklardan öğreniyoruz. Yine 18.yüzyıldan sonra Osmanlı
topraklarında bulunan ve o tarihlerde cermen sancağına bağlı Kazanlık ve zağra
nahiyelerinde gülcülük çok ileri safhalarda yapılmıştır. Hatta
Bulgaristan’da ( kazanlık - zağra ) gülyağı sanayisinin Türkler tarafından
kurulduğu bilinmektedir. Yani, Anadolu’da yetiştirilen gül Bulgaristan’a
Türkler tarafından götürülmüştür. Ancak Osmanlı - Rus savaşları neticesinde 1908’de Bulgaristan toprakları
kaybedilmiştir. Bu toprakların işgali ile de orada gülcülük yapan yüzlerce
insan Anadolu’ya göç etmeye başlamıştır. Böylece Anadolu’da başlayan gülcülük
Anadolu’ya, topraklarına dönmüştür. Anadolu’da zafiyet gösteren gülcülüğün
yeniden gelişmesi için 1900’lü yılların başında Ziraat Bakanlığı tarafından 100.000 adet gül fidanı dağıtılmıştır.
Ne yazık ki İstanbul başta olmak üzere Anadolu’nun bazı illerine dağıtılan
fidanlardan elde edilen çiçeklerin işleneceği imbiklerin yetersizliği nedeniyle
başarıya ulaşılamamıştır. Burada sevindirici tek haber ise 1900-1923 döneminde
başlayan ikinci dönemde sadece Isparta’da gülcülük başarı kazanmış ve devam
edebilmiştir. Isparta’da gül yetiştirmek ve gül yağı elde etmek için bireysel
olarak çalışmalara başlayan İsmail Efendi 1900’lü yıllarda zaten kendini ve
Isparta’daki gülcülüğü kabul ettirmiştir. Bu yıllarda Türkiye’de ( 1910-1920 )
üretilen gülyağı miktarı yaklaşık 287 KG civarında olup, 12.000 dönüm gül bahçesinden bahsetmek mümkündür. Maalesef o
dönemlerde bile gülcülük Osmanlı Devleti tarafından Anadolu’nun pek çok
yerlerinde teşvik edilip desteklenirken Isparta’da Gülcü İsmail Efendi,
devletten herhangi bir destek ve teşvik almadan büyük bir fedakârlıkla
gülcülüğün yeni adresi olarak Isparta’yı tescil ettirmiştir adeta.
Gülcü İsmail Efendi Isparta’nın Yalvaç kazası eşrafından Meydan Bey
oğlu Mehmet İzzet Efendinin oğludur. ( doğum 1840 ) İyi bir medrese eğitimi
görmüş olup ilk ticari hayata dokumacılık ile başlamıştır. Ancak, İsmail
Efendinin 1888 yılında gülcülük ve gül yağcılığı konusunda duydukları dikkatini
çeker.
Denizli’nin ÇAL kazasında tapu
memuru olarak çalışan kazanlıklı
birisinin gülyağı çıkarmasını bildiğini öğrenir ve kendisiyle mektuplaşır. Ona
Isparta’da bir Gülhane kuracağım ve
buraya ustabaşı olmasını teklif eder. Memur kabul eder. Ancak vazifesinden
dolayı muhakeme altına alındığından bu ustayla çalışma fırsatı bulamaz. Fakat
İsmail Efendi kararlı ve azimli bir insandı. Kendi imkânlarıyla İsparta
civarından getirttiği gül fidanları ile 30 dönüm kadar bir gül bahçesi meydana
getirmiştir. Diğer taraftan gülyağı çıkarmak için bir Gülhane inşa etmiştir.
1889 ve 1890 yılları baharında imbiklere koyduğu güllerden gülyağı elde etmeyi
başaramadı. Tekrar tekrar denedi ama olmadı. Gülsuyundan başka bir şey alamadı.
Bir türlü yağ çıkmıyordu. Etrafında halk İsmail Efendiye hayret ve
tedirginlikle bakıyor bir hiç uğruna yüzlerce altın sarf ediyor diyorlardı.
Hatta ailesi ve çevresindekiler onu delilikle itham ediyorlardı. Dördüncü
mahsul yılı yaklaşırken uzman arayışları devam etti. Nihayet Afyon Karahisar
eşrafından Nuri Paşa ve Arabacı Ahmet Usta’nın yardımlarıyla Kızanlıklı Pehlivan Ahmet diye bilinen
gülyağı ustası ile tanıştı. Onu Gülhane’ye ustabaşı yaptı. Nihayet dördüncü
mahsul yılında gülyağı elde etti. Böylece İsmail Efendi’nin rüyası gerçekleşmiş
oldu. Artık çevresinde ona inanmayanlar bile yavaş yavaş gül yetiştirmeye
başladılar. İsmail Efendi zamanın Ziraat nezaretine tahlil ettirdiği gülyağım
takdim ederek kalitesini ispat etmiş ve ödüllendirilmiştir. Hatta kendisi para
ödülünü kabul etmeyince imbik hediye edilmiştir. Böylece gül yağının yurt
dışına satılmasının yolu açılmış oldu. Zaman içerisinde Isparta’da gülcülük
genişledi ve gelişti. İsmail Efendi Avrupa pazarına girmek için fuarlara
katılıp Isparta gülyağım tanıttı. Böylesine mücadeleler ile dolu bir hayat
1840’da başladı ve 1915 Mayıs ayında ve tam gül mevsiminde Isparta’daki evinde
hayata gözlerini yumdu.
Devam eden yıllarda gülcülük
Isparta’da gelişti. 1931 yılında 450.000 kg’a kadar çıktı. Elde edilen güller
köylülerin kendi imkânlarıyla işleniyordu. 1933’lerde üretilen gülyağı 700 KG
kadar olup, elde edilen gelir ise 250 bin liraydı. Ve önemli bir ihraç malıydı.
Gelişen gülcülüğe paralel olarak
30 Eylül 1935’de Ekonomi Bakanı Celal Bayar tarafından Isparta’da gülyağı
fabrikasının temeli atılmıştır. 1936’da ise fabrika usulü yağ üretilmeye
başlanmıştır. Böylece gülcülük yeniden bir ivme kazanmıştır. Sökülen bahçeler
yeniden ihdas edilmiştir. Süreci dikkatle takip eden gülcüler tarafından 1954
yılında 9 birim kooperatifin birleşmesi ile “ GÜLBİRLİK “ kurulmuştur.
Gülbirlik gülyağınm yanı sıra Gülkonkreti ( katı gülyağı ) imalatına da başladı.
Gülbirlik 1958 yılında îslamköy gülyağı fabrikasını, 1968’de Aliköy Gülkonkreti
fabrikasını ve daha sonra da 1976’da Yakaören, Kılıç gülyağı fabrikaları kurmuş
olup Güneykent gülyağı fabrikasına da kapasite artırımı yapmıştır. Bugün
itibariyle Gülbirlik ve özel işletmeler dünya gülyağınm yaklaşık % 65’lik
kısmını karşılayarak sektöründe dünyada birinci sırada yer almaktadır.
ISPARTA DA GÜL ÜRETİMİ NASIL BAŞLADI?
Isparta da gülcülüğün binlerce yıl gerilere
giden, eski, köklü bir tarihi yoktur. Isparta gülcülüğü, en çok 150 yılı bile
geçmeyen bir tarihe sahiptir. Daha gülcülük Isparta'da bilinmez iken Burdur,
Denizli, Çal yörelerinde Gül tarımının yapılmakta olduğu bilinmektedir.
Gülcülüğü Isparta'ya, Yalvaç ilçesinden
gelip Isparta'ya yerleşen Meydanbeyoğlu, Mehmet İzzet'in oğlu İsmail Efendi
getirmiştir. Bu getirişin de çileli, çok ilginç bir öyküsü vardır.
İsmail Efendi, iyi bir medrese eğitimi
almış ve kendini sürekli geliştirerek görüş açısı oldukça geniş bir kişi olarak
yetişmiştir. Gülcüzade İsmail Efendi’nin ilk ticari teşebbüsü dokumacılık
olmuş, çeşitli ustalardan aldığı bilgilerle kurduğu dokuma tezgahları sayesinde
bu mesleğin Isparta ve Burdur çevresinde hızla yayılmasını ve bir çok kişinin
bu mesleği öğrenmesini sağlamıştır. 1889 yılında Bulgaristan’a bağlı Kızanlık
bölgesinden Denizli’nin Çal ilçesine gelen bir tapu memurunun gül çiçeğinden
yağ elde edebildiğini öğrenmesi ile bu kişi ile mektuplaşmış ve Gülcülük
üzerine geniş bilgilere sahip olmuştur.
İ
İsmail Efendi her Isparta'lı gibi bilinçli,
uyanık, yeni bir şeyler öğrenmeye, yapmaya susamış, kendine güvenli, çalışkan,
sabırlı, hırslı, direnme gücü olan, inatçı kişiliğe sahip bir kişi idi. O vakte
dek, Isparta ovasına ne ekilip dikilir ise pek gelir getirmiyor, çalışıp
çabalamalar boşa gidiyordu.
İsmail Efendi şöyle komşu illere Burdur,
Denizli, Çal yörelerine doğru bir geziye çıktı. Oralarda ne ekip dikiyorlar,
topraktan nasıl daha çok gelir sağlıyorlar baktı, çekti. Gülcülük büyük oranda
yapılır ise iyi para getirir, Isparta topraklarında da gül yetişir, kanısına
vardı. Hiç vakit geçirmeden otuz dekar toprak sağladı. Çukurları açtırdı.
Çevrede bulunan süs güllerinin içinden yağ gülü olabileceklerden, fidanlar
aldı. Otuz dönüm yerin otuz dönümüne de gül dikti.
Yeni dikilen gülün üç ile beş yıl sonra en
iyi ürün vereceğini biliyordu. sabırla gül bahçesini aksatmadan suladı, yabani
otları yoldu, çapaladı, o günlerin koşullarına göre zararlı böcekleri öldürücü
ilaçlar attı.
Daha üçüncü verim yılı gelmeden gülyağı
çıkarma işinde kendine gerekli olacak araçların bazılarını yerli ustalara
Isparta'da yaptırdı. Ustaların yapma güçlerinin dışında kalanları da
Bulgaristan'a dek gitti; oradan aldı, geldi. Güzelce, noksansız bahçesine
kurdu. Gülyağı çıkarırken gerekecek suyu da "Bambullu Ceviz" denen
yerden getirdi, bahçesine akıttıktan sonra, sabırla üçüncü ürün yılını
beklemeye başladı
Parasal yönden de sıkıntı, bunaltı
içindeydi. Müthiş paraya gereksinmesi vardı. Büyük bir girişimde bulunmuş,
atılım yapmıştı. Otuz dönüm toprak sağlamış, çukur kazdırmış, gül fidanlarını
diktirmiş, gülyağı çıkarılmasında gerekli olacak araçlara da pek çok para
vermiş, yatırım yapmıştı. İyi ürün alır, gülyağı çıkarır, eline toptan para
geçerse, harcını borcunu ödemeyi düşlüyordu. Dört gözle beklemekte olduğu
üçüncü ürün yılı geldi. Don, kar, kış, rüzgar, yağmur, dolu... anlayamadığı bir
tabiat olayı nedeniyle gül fidanları hiç çiçek vermediler. Emekleri, harcadığı
bunca para boşa gitti. Umudunu bir yıl sonrasına, dördüncü ürün yılına bağladı.
O yıl da bahçesi iyi çiçek verdi; bu kez gülyağı çıkarma yöntemini bilmeyişi
yüzünden baş
GÜL
ÇILGINLIĞI :
Gözler İsmail Efendi'nin üstündeydi. Halk,
ilgiyle onu izliyor; yolda, sokakta, kahvede, handa evde yerde... hep onun bu
girişimi konuşuluyor, çektiği emeğin, harcadığı paranın hesabı, kitabı
yapılıyor, alaya alınıyor, eğleniliyor;
"Delirdi, keçileri kaçırdı
bu adam, Allah akıl fikir versin" deniyordu.
Gülcü İsmail Efendi, direnme gücünü
yitirmedi. Kulaklarını çevrede söylenenlere tıkadı. Başarısızlığının nedenleri
üzerinde durdu. Sordu, soruşturdu, inceledi, araştırdı. Çalıştı, çabaladı
gülyağı çıkarma yöntemini en küçük ayrıntısına varana dek öğrendi. Kendini, bir
sonraki ürün yılına iyiden iyiye hazırladı.
ÇUVAL ÇUVAL GÜL ÇİÇEĞİ; DESTE DESTE PARA
Kış mevsiminin soğuklu, karlı günleri
geçip, gittiler. İlkbahar mevsimi gelir gelmez, Gülcü İsmail Efendi'nin
bahçesinde bir diriliş, bir canlanma görüldü.. Bakımlı, tertemiz bahçedeki
insan boyunu aşan gül ağaçları, önce yeşil yeşil yaprak, sonra da pembe gül
tomurcukları vermeye başladılar. Mayıs ayının ilk haftasında havalar ısınınca
bahçe, top top koca koca yapraklı, pembe renkli güllerle, doldu kaldı.. Öyle de
bir güzelleşmiş, iç açıcı olmuştu ki.. Güllerin içinden yanık yanık bülbüllerin
sesleri geliyor, çevreye insanın iliklerine işleyen hoş bir gül kokusu
yayılıyordu...
Ne idi bu gül çiçeğinin bolluğu böyle?
Görülmüş şey değil. Kadınlı erkekli yüzlerce kişi sabahın alaca karanlığında
bahçeye geliyor, akşama dek çuval çuval toplanan gülleri taşıya taşıya
bitiremiyorlardı. Gül sezonu bir ay kadar sürdü. Gülcü İsmail Efendi de eline
geçen bu fırsatı çok iyi değerlendirdi. Binbir güçlük, zorluk, çile ve çaba..
ile üretmeyi başardığı katkısız arı "Gülyağı" ve "Gül
Suları" nı değerince sattı; eline parasını aldı. İlk iş olarak her doğru,
dürüst, namuslu... insanın yaptığı gibi borçlarını ödedi. Yeni bir ev yaptırdı.
Evini de o günün gelenek, görenek, töresine göre dayadı, döşedi. Daha elinde
pek çok parası kalmıştı. Bunu da çarçur etmedi; otuz dönüm gül bahçesini 50,
75, 100... dönüme çıkarmak, yaptığı gülcülüğü daha da büyütmek, genişletmek
işinde kullandı.
TOPRAKLARIMIZA BİZDE GÜL DİKELİM. GÜLCÜLÜKTE İYİ PARA VAR!
Isparta halkı, İsmail Efendinin deneyinden,
Isparta topraklarının gül yetiştirmeye çok elverişli olduğunu öğrenmiş oldu.
Gülün iyi para getirdiğini de gözleri ile gördükten sonra "Tarlalarımıza
bizde gül dikelim, gülcülükte iyi para var!" demeye başladı.
Gülcü İsmail Efendi, kıskançlık,
çekememezlik etmedi. Gül dikecek olanlara yardımcı oldu. Karık nasıl açılır
gösterdi. Fidan dikiminde başlarında bulundu... Bir kaç yıl içinde de her yere
gül dikilmiş, Isparta Kenti de Gül Bahçelerinin içinde kalmış oldu. Isparta
bundan sonra gül üretmesiyle tanındı, gülcü oluşuyla da anıldı.
Gül Yetiştiriciliği: Yağ gülü (rose damascena) Anadolu’ya 1870’li
yılların başında Bulgaristan’dan gelen göçmenler tarafından getirilmiştir.
Isparta’da ise yağ gülü üretimi 1888 yılında, gülyağı üretimi de 1892 yılında “Müftüzade İsmail Efendi” isimli şahıs
tarafından gerçekleştirilmiştir. Müftüzade İsmail Efendi tarafından imbik adı
verilen basit ve ilkel kazanlarda üretilmeye başlanan gülyağı uzun yıllar
yaygınlaşarak, bu metotla üretilmeye devam edilmiştir. Köy tipi gülyağı üretimi; Atatürk’ün
Isparta’ya gelişinde verdiği talimat uyarınca, “İktisat Vekaleti” tarafından
modern gülyağı fabrikasının 1935 yılında kurulması sonucu yerini büyük ölçüde
sanayi tipi gülyağı üretimine bırakmaya başlamıştır
Gülbirlik’in 1958 yılında kurduğu İslamköy
Gülyağı Fabrikası, 1976 yılında kurduğu diğer gülyağı tesisleri ile Türk
gülcülüğü ve gülyağı üretimi şekil değiştirmiştir. Günümüzde köy tipi gülyağı
üretimi, yerini tamamen sanayi tipi gülyağı üretimine bırakmıştır. Isparta ili,
Türkiye’de özellikle gül yağı ve gül ürünleri üzerine önemli bir merkez haline
gelmiştir. Yörede bir çok yerli ve yabancı gül işleme fabrikaları
bulunmaktadır. İlde Gülbirlik’e ve özel kuruluşlara ait, 5 adedi büyük olmak
üzere toplam 15 adet gül yağı fabrikası bulunmaktadır.
ISPARTA GÜLÜ’NÜN ÖZELLİKLERİ
Yağ gülü (Rosa damascena Mill.), bitkiler
aleminin Spermatophyta (tohunlu bitkiler) bölümünün Angiospermae (kapalı
tohumlular) alt bölümünden Rosales takımı, Rosaceae familyası, Rosa cinsi
içerisinde yer almaktadır. Dünyada yaklaşık 1350 Rosa (gül) türü
tanımlanmıştır. Türkiye florasında 24 gül türü kayıtlı olmasına rağmen gül yağı
elde etmek amacıyla kullanılan tür Rosa damascena Mill'dir.
Rosa damascena türünün bir çok çeşidi
olmakla birlikte özellikle "Trigintipetale" çeşidi başta Bulgaristan
ve Türkiye olmak üzere Fas, Mısır, İran, Suriye, Hindistan ve Kafkaslar'da
gülyağı elde etmek amacıyla yetiştirilmektedir. Rosa damascena; Isparta Gülü, Pembe
Yağ Gülü, Yağ Gülü, Sakız Gülü ve Şam Gülü adlarıyla da bilinen pembe renkli,
yarım katmerli ve kuvvetli kokulu, çok yıllık, dikenli ve kışa dayanımı yüksek
bir bitkidir. Rosa damascena bitkileri, 1,5-3 m arasında boylanmaktadır. Gövde
silindir biçimli, içi dolu, esmer renkli, çok dallı ve dallar çok sayıdaki
irili ufaklı sert dikenlerle çevrilidir. Yapraklar yumuşak yapılı ve ince
tüylerle kaplı, alternans dizlişli, saplı ve stipulalı (kulakçık), 5-7
foliolludur.
Folioller (yaprakçık) 3-4 cm uzunluğunda
oval şekilli, basit dişli kenarlı ve alt yüzleri tüylüdür. Çiçekler hafifçe
sarkık, az ya da çok koyu pembe renklidir. Tek renkli olan çiçeklerde içteki
taç yapraklar dıştakilerden daha küçük yapılı olup, çiçeklenme çalı formundaki
bir bitkide görülen biçimdedir. Kaliks (çanak yapraklar), korollodan (taç
yapraklar) daha uzun, çok parçalı 5 sepalden (çanak yaprak) ibarettir. Korolla
çok petalli, petaller (taç yaprak) oval şekilli, soluk pembe renkli, kaideleri
beyaz lekelidir.
GÜLÜN FAYDALARI
Gül yağı başta tabipler, sonra kadınlar
için vazgeçemedikleri bir madde olarak bugüne dek gelmiştir. Tedavide gül,
geleneksel tıp dünyasında ilaç olarak kullanılmıştır. Gülsuyu, Gül Macunu ve
Gül yağı olarak işlenen gül, bu üç ayrı şekliyle baş ağrısı, ateşlenme,
bayılma, mide ağrısı, göz kanlanması gibi rahatsızlıkları tedavi etmekte
faydalı olduğu geleneksel tıp kitaplarında yazmaktadır.
Gülbirlik: Yağ gülü (Rose Damescana) ve gülyağı üretimi 100 yılı
aşkın bir süredir Isparta yöresinde gerçekleştirilmektedir. Bu özelliğiyle de
Isparta’ya “Güller Diyarı” denilmektedir. Isparta’nın gül ürününü devletin
destek ve yardımlarıyla en iyi biçimde değerlendiren Gülbirlik, 1954 yılında 9
kurucu birim kooperatifinin oluşturduğu Kooperatifler Birliği olarak
kurulmuştur. Gülbirlik’in halen 6 birim kooperatifi, 8000 üretici ortağı, 5
ayrı yerde kurulu 7 ünite gülyağı tesisi ile 1 ünite gül konkreti tesisi
mevcuttur. Gülbirlik mevcut tesislerinde günlük 360 ton gül çiçeği işleyerek,
Türk ve Dünya standartlarına uygun gülyağı ve gül konkreti üretimini
gerçekleştiren, Türkiye’nin ve dünyanın
bu alanda en büyük üretici ve ihracatçı kuruluşudur. Gülbirlik, 45 yılı
aşkın bir süredir istikrarlı bir biçimde sağladığı döviz girdisi ile ülkemize,
üreticinin ürününü değerlendirmesi ile de yöre halkına ekonomik ve sosyal refah
getirmektedir. Halen dünya parfüm ve kozmetik sanayiinin önde gelen
kuruluşlarının gülyağı ve gül konkreti ihtiyaçlarını karşılayan Gülbirlik, bu
alanda konumunu muhafaza etmekte ve geliştirmektedir. Ayrıca Gülbirlik, 1998
yılı başında kozmetik üretimine de başlamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder