Isparta'nın yemek ve yiyecekleri üzerine
bugüne kadar yapılan araştırma ve derlemelerin sayısı fazla değildir. Bu
konudaki en geniş çalışmaları, 1990 ve 1996 yıllarında İl Kültür Müdürlüğü
Folklor Araştırmacısı Abdullah Kılıç tarafından yapılmıştır. Yapılan derleme
çalışmalarıyla Isparta'nın çok zengin yemek ve yiyecek kültürüne sahip
olduğunu tespit edilmiştir. Isparta tarım ve meyvecilik yönünden zengin bir
yöre olduğu için, bu yemeklere de yansımıştır. Yörede bilinen mahalli
yemekler şu şekilde sıralanabilir.
1.ÇORBALAR: Isparta'da 16 tür çorba saptanmıştır. Çorbalar
pişirildikten sonra kızartılmış tere yağı, nane, kırmızı biber konur.
Çorbaların türüne göre içine sarımsak, soğan, salça ve limonda konulur.
Çorbalar içine katılan nanelere göre değişik adlar alırlar. Bu adlar, bulgur,
etli, tarhana, işkembe, keklik, mercimek, miyane, oğmaç, paça, patates,
sakala sarkan, sebze çorbaları, (Ispanak çorbası) tavuk, top tarhana,
topalak, tutmaş, yayla, (toyga) çorbalarıdır.
2.ET YEMEKLERİ:Et yemekleri sebze, yoğurt, pirinç ve bulgurla
beraber yapılmakla birlikte ağırlığı et olan diğer türden yemeklerdir. Yöreye
has olan yemekler şunlardır: Banak, Çömlek Kebabı, Kabine, Keşkek, Tandır
Kebabı, Tirit, Yoğurtlu Et. Yörede patates, nohut ve fasulye ile etten
yapılan yemeklere "Yahni" denilmektedir. Yemekler ete konan
malzemenin türüne göre adlar alırlar. Ayrıca kıyma ile köfte yapımı da yöre
de yaygın olan et yemeklerindendir.

3.SEBZE YEMEKLERİ:Yörede yetişen bütün sebzelerin yemekleri etli ve
etsiz olmak üzere iki şekilde pişirilir. Ispanak, kabak ve bakla gibi
sebzelerin yoğurtlu yapılan yemeklerine "boranı" denilir. Etli
pişen yemeklerin eti daha önceden pişirilir. Patates, kabak, (uzun kabak),
şalgam, patlıcan, fasulye, ıspanak, lahana, karnı bahar, (yörede çiçek
denilir) gibi başlıca sebzelerin yemekleri yapılır. Patlıcandan
"Oturtma" ve "Yatırtma" denilen yemekler yapılır. Ayrıca
biber, patlıcan, patates gibi sebzeler yağda kızartılarak yoğurtlu ve
yoğurtsuz yenilmektedir. Yazın kurutulup kışın yenen bakla, bamya, kabak,
fasulye, patlıcan, biber önce sıcak sebzelerin kavanozlarda konserveleri de
yapılmaktadır. Bütün sebze yemeklerinde soğan, domates veya salça
kullanılmaktadır.
4.BALIK YEMEKLERİ: Yörede su kaynaklarının ve gölün olmasından dolayı
balık yemekleri de yapılır. Eğirdir gölünden dişli, sıraz, sazan (çapak) gibi
balıklar avlanmaktadır. Balıklar genellikle yağda kızartılarak
yenilir.Başlıca balık yemekleri: Balık Dolması, Balık Yahnisi
5.TAHIL YEMEKLERİ:
5.1.Pilavlar: Pilav her yerde pirinç ve bulgurla yapılır.
Yörede yapılan pirinç pilavları tavuk veya hindili, sade, salçalı, nohutlu,
bezelyeli, patlıcanlı, kıymalı ve kuşbaşılı olarak yapılmaktadır. İçine
rendelenmiş soğan, domates ve şehriye konulmaktadır. Bunlardan patlıcanlı
pilav için patlıcanın kabukları soyulur ve tuzlu suda bekletilerek acısı
alınır. Kuşbaşı eti fındık büyüklüğünde doğranır. Patlıcanlar ve et
zeytinyağda kavrularak üzerine ıslatılmış pirinç ve su katılarak pişirilir.
Üzerine nane, dereotu, maydanoz gibi baharatlar ekilerek tatlandırılır ve
süslenir. Bulgur pilavları da sade, salçalı, domatesli, kıymalı, ciğerli,
mercimekli, nohutlu olarak pişirilir.
5.2.Dolmalar-Sarmalar: Yörede her yerde olduğu gibi, patlıcan, biber,
domates ve kabak dolmaları ile asma yaprağı, ebegümeci ve lahanadan sarma
yapılır. Dolma ve sarmalar zeytinyağlı ve kıymalı olarak iki türde
yapılmaktadır.
5.3.Tatar: Un, yumurta, süt, tuz ve yağ ilaveleriyle
hamur yoğrulur ve yufka şeklinde açılır. Küçük kareler halinde kesilir ve kurutulur.
Pişirileceği zaman suda haşlanır ve sarımsaklı yoğurdun içine konulur.
Üzerine salçalı kızarmış tereyağı ve kıyma dökülür.
5.4.Dirgit: Daha çok diş hediği olarak çocukların ilk
dişinin çıktığı zamanda yapılan bir yiyecek türüdür. Buğday, nohut ve fasulye
haşlanır; üzerine tuz veya şeker katılarak yenilebildiği gibi kuru yemişle
birlikte de yenilir.
6.YABANİ OTLARLA YAPILAN YEMEKLER: Yörede bici bici (madımak), semiz, ebegümeci, tavuk
kursağı, ümmü, sirken, ısırgan, kuzu kulağı, toklu başı, pancarlık, labada
gibi yöresel adlarla bilinen otlar kırlardan toplanır, temizlenerek ince ince
kıyılır. Yağ, soğan ve kıyma ile kavrularak pişirilirler. Bazı tür otların,
ıspanak, semiz otu gibi, yemeği salça, soğan ve pirinç ile pişirilerek
yoğurtlu ve yoğurtsuz yenilmektedir.
7.KATKILI HAMURLU YİYECEKLER: Yurdun her yerinde tavada yapılan puf ve sigara
böreği ile fırında pişirilen su böreği Isparta'da da yapılır. Bunların
dışında kıymalı, peynirli, ıspanaklı, patatesli, kabaklı, böreklerin içine
maydanoz konularak yapılmaktadır. Değişik katkılar konularak sacda pişirilen
börekler değişik isimlerle anılırlar. Belli başlı yapılan böreklerin adları
şöyledir: Dıran Ekmeği, Kuyruğu Sulu, Kulak Böreği, Çörek, Katmer
(Goşma), Pişi, Nokul
8.TATLILAR:Yörede yapılan tatlılar: Hamurdan, sudan, sütten,
pekmezden, irmikten haşhaştan ve kabaktan olmak üzere değişik türlerden
yapıla gelmektedir. Saydığımız bu malzemelerle yapılan tatlıları kısaca şöyle
açıklayabiliriz.
8.1.Hamur tatlıları: Yurdun her yerinde yapılan baklava, kadayıf, sarı
burma, un helvası yörede de çok yaygın olarak yapılmaktadır. Baklavalar
peynirli, cevizli, fıstıklı, fındıklı ve sade yapılmaktadır. Baklavanın
arasına konan peynir tuzlanmış taze peynirdir. Diğer hamur tatlılar ise
şunlardır: Samsa, Şekerleme, Tosmankara, Mafiş, Lokma.
8.2.Su Ve Süt Tatlıları: Yörede sütlaç, güllaç ve muhallebinin yanı sıra şu
tatlılar yapılır: Pelte, Su Peltesi, Zerde, Höşmerim.
8.3.Diğer Tatlılar: Yurdun her yerinde olduğu gibi yörede de kabak
tatlısı, aşure, tahin helvası yapılan tatlılardır. Bunlarla birlikte şu
tatlılar da yapılır: İrmik Helvası, Haşhaş Helvası, Saksağan veya Karga
Beyni, Derdimi Alan.
9.EKMEKLER: Yörede fırın ekmeği satın alınmakla birlikte Yufka,
dıraz (dığan) ekmeği, tapalama ve bazlama ekmekleri evlerde yapılarak
türetilmektedir. Ekmek yapımında hamur teknesi, senit (sofra, tahta tabla da
denir), oklava (merdane), esiran (kesici alet), çevirgeç (pişirgeç,
köseleç), sac ve sacayağı ile kuzine soba kullanılır. Yakacak olarak
çalı, çırpı ve saman kullanılır.
10-SALATALAR, ÇAÇIKLAR, GARNİTÜRLER: Yörede yurdun her yerinde olduğu gibi salatalıktan
ve dereotundan cacık; salatalık ve maruldan salata yaptıktan başka kimi
bitki ve sebzelerden de bu konuda yararlanılmıştır. Domates, biber, soğan,
marul, maydanoz, nane, limon, turp ve havuçtan birlikte salata yapıldığı gibi
bunlardan birkaçı bir araya getirilerek de salata yapılmaktadır. Bol soğanlı
ve haşlanmış kuru fasulyeden yapılan salataların üzerine limon sıkılıp sumak
serpilir. Ayrıca kuzukulağı, afyon bitkisinin filizleri ve tere yıkanarak
sade yenilir.
11.KIŞLIK HAZIRLANAN YİYECEKLER:Yörede kışlık olarak turşu, reçel, salça, kurutulmuş
sebzeler ve meyveler, pekmez, bulama, pestil çorbalık tarhana, makarna,
erişte, bulgur gibi yiyecekler hazırlanır. Turşu olarak lahana, patlıcan
biber, domates, havuç, şalgam, muşmula, üzüm, karnı bahar, salatalık gibi
sebzelerden yararlanılır. Patlıcan, dolmalık, biber ve domatesin içi
doldurularak da turşusu yapılır. Armut, erik, kayısı vişne, çilek, şeftali,
portakal, incir, ayva gibi meyvelerden ve gül çiçeğinden reçeller
yapılabildiği gibi kurutulup saklanabilen türlerden hoşaf da yapılır. Domates
ve kırmızıbiberden salça yapılır. Sütten peynir ve yoğurt yapılarak
pazarlarda satıldığı da görülmektedir. Üzüm ve duttan pekmez, bulama ve
pestil yapılır. Bu meyvelerin ocaklarda suya kaynatılırken içine erik,
kayısı, ayva gibi diğer meyveler katılarak pestili yapılır. Bununla birlikte
bazı bölgelerde üzüm suyundan şarap üretenler de bulunur.
|
Geleneksel Türk el sanatlarının tarihi
çok eski devirlere, Ortaasya' ya kadar uzanır. Yapılan el sanatları
ürünlerinde yaşam biçimi olan göçebe hayatin özellikleri, tarihî
kalıntılardan da anlaşılmaktadır. İşlemeler ve motifler o dönemde çadır,
hali, kilim, eyer takımları, elbiseler vb. uygulanmıştır. 1071 Malazgirt
Savaşı'ndan sonra Anadolu'ya gelen Türkler bu zengin sanat ve uygarlık
kültürlerini de beraberinde getirmişlerdir. Isparta bölgesine yerleşen Türk
boyları burada karşılaştıkları örnekleri ve yöntemleri kendi anlayışlarıyla
bağdaştırmışlardır. Ortaasya' nın göçebe kültür işlemeciliğini ve sanatlarını
burada geliştirerek sürdürmüşlerdir.
Önceleri Isparta'da dikiciler, mesciler,
pabuçcular, yemeniciler, çizmeciler, çarıkcılar, semerciler, mumcular, yağcılar,
sabuncular, urgancılar, kendirciler, cezveciler, bakırcılar, kavafcılar,
demirciler, çilingirciler, oymacılar, marangozlar, bıçakcılar, hasırcılar,
nalbantlar, saraçlar, keçeciler vb. gibi sanat kollarının olduğu
bilinmektedir. Ancak bu sanatların çoğu kaybolmuş, günümüzde azalarak devam
eden dericilik, ayakkabıcılık, marangozluk, demircilik, bıçakçılık,
bakırcılik, kalaycılık, sobacılık son temsilcilerinin elinde yürütülmektedir.
Bu sanat kollarını devam ettirecek çırakların olmayışı da kaybolmayı
hızlandıran ayrı bir faktördür. Bu sanatların her birinin önceleri
arastaları, sokakları, pazarları varken günümüzde yalnızca ayakkabıcıların ve
tuhafiyecilerin siteleri bulunmaktadır. Bugün devam etmekte olan marangozluğa
rağmen eski ahşap süsleme sanatları, oyma ve nakışçılık da kaybolan diğer
sanat kollarıdır. El sanatlarından yün ve kıldan imal edilen çuval, heybe,
aba, çadır, kilim ve çulha gibi dokumalar zamanın gelişen ihtiyaçlarına ayak
uyduramayarak ortadan çekilmeye başlamışlardır.
Günümüzde, azalarak devam eden
geleneksel el sanatlarından halıcılık, kilimcilik, oya ve nakış işlemeleri
yörede yaygındır. Kullanmak için yapılmasının yanı sıra çeyize koymak ve
gelir elde etmek için yapılan bu el dokumaları daha çok tarla ve bahçe
işlerinin azaldığı kış döneminde yapılırlar. Dericilik, keçecilik,
saraçlık, semercilik ve nalbantlık gibi el sanatlarının günümüzde artık
sadece Yalvaç ilçesinde, bıçakçılığın ise yalnızca İl merkezi ile Uluborlu
ilçesinde yapıldığı görülmektedir.
HALICILIK:
Isparta halıcılığı eski bir tarihe
sahiptir. 12. yüzyıldan itibaren çok önemli Türkmen nüfusunu barındıran
Isparta ve çevresinde, meşhur Türkmen halılarını dokuyarak, komşu ülkelere
ihraç edebilen eski bir ticari dokuma geleneği bulunmaktadır.
19. yüzyıl sonuna kadar Isparta ve
çevresinde yaşayan Türkmenler ve Hamitoğulları, Melli, Sarıkaralı,
Sarıkeçili, Karakoyunlu gibi aşiretlerle sürdürülen mahalli ve geleneksel
Isparta halıcılığı yüzyılın sonundan itibaren, İzmir’den başlayarak Manisa,
Kula, Uşak ve Isparta’da en ücra köylere kadar nüfus eden Şark Halı
kumpanyası siparişleri ile Avrupa’dan gelen modeller ve bunlara uygun
renklerle geleneksel dokuma tarzında büyük bir kültür değişimine uğramıştır.
Isparta halı dokumacılığı, ilk defa 1891
yılında Babanzade Mustafa Zihni Paşa zamanında teşkilatlanarak köylere kadar
yayıldığı görülmektedir. Ancak bu çalışma uzun ömürlü olmamıştır. Daha sonra
Etirelizade Mehmet Efendi, doktor Bodasaki ve tarihçi Böcüzade Süleyman Sami,
Cumhuriyet öncesi Isparta halıcılığını geliştiren ve bölgeye yerleştiren
kişilerdir. Bu kişiler, Isparta’da sürgün bulunan Hacik Usta ile İzmir’de
bulunan Isparta’lı Agapoğlu ve mahdumlarıyla ilişki kurarak, Isparta’da Şark
Halı kumpanyasını kurmuştur. 1890’lı yıllardan 1930’lara kadar bölgede Şark Halı
Kumpanyasının organizasyonu ile üreticilere yün ipi, boya ve desen verilerek,
en ücra köylere kadar halıcılık götürülmüştür. Bu dönemde üretilen halıların
desenleri ticari albeniye göre Uşak, Hereke, İran halılarından uyarlanmıştır.
Üretilen halı desenlerine dokuyan kimseler halının desen kompozisyonlarına
göre bir takım isimler vermişlerdir. Bunlar: Kandahar, Üzümlü, Saatli,
Hançerli, Bademli, Şimşekli, Ağaçlı, Beşir, Elvan, Goblen, Goncalı, Çelenkli
gibi isimlerdir.
Halıcılığın yaygınlaşmasıyla
köylerde, evlerde, ıstar denilen halı tezgahları yapılarak kurulmuştur. Istar
iki yassı tahtanın bir üst, bir alt tarafına takılan "top" denilen
yuvarlak ağaçlarla yapılır. Genel olarak halı tezgahları iki cinse ayrılır:
(1) Sarma
Sabit Tezgahlar:
Leventlerin eksen uçları girecek
şekilde iki uçları delik olan iki yan tahtası ve alt top, üst top tabir
edilen iki adet leventin montaj edilmiş diğer cihazlarının takılmiş halıne
"takım tezgahi" denir. Çözgü toplar üzerine sarıldığı için ve halı
dokunacak yere payandalarla çakılıp tespit edildiğinden dolayı "Sarma
Sabit Tezgah" adı verilir.
(2) Portatif
Seyyar, Düz Tezgahlar :
Bir yere çakılmayıp üzerinde çözgü
ile istenildiği yere gezdirilebildiğinden adına "seyyar tezgah" denilmiştir.
Sanayide çeşitli tiplerde profil ve saç demirlerden de yapılmaktadır. Halı
ipinin geleneksel metotlarla elde edildiği Şarkikaraağaç, Yenişarbademli,
Aksu, Eğirdir ve Sütçüler'de yaşayan Yörük ve Türkmenler ilkbahar Mayıs
ayında ve sonbahar Eylül ayında koyun yünlerini kırkıp yıkarlar. Yünler
kurutulduktan sonra "yay" denilen aletle didiklenerek atılır. Ondan
sonra kirmende eğrilir. Eğirme işini erkekler de yapar. Kirmende eğrilen ip
"gelep" denilen yumak haline getirilir. Daha sonra suni ve kök
boyalarla boyanır.
Başka bir ip elde etme şekli de Kırkılan
yün ya da pamuk "çark" denilen alette önce eğrilir. Bunun için
pamuk ince çöplerle tüp biçimine getirilir ya da yün ise kollara takılan
burma biçimine getirilir. 15-20 cm. eninde yarim metre kadar genişlikte 6-7
tane ince tahtanın ortaları delinir. Sonra bir düzen içinde başka bir ağaca
takılırlar. Ayrıştırılarak bir davul biçimine getirilip iplerle gerdirilir.
Çevrilecek biçimde kolu da takıldıktan sonra iği de takılır, sonra ip eğirme
işine geçilir. Buna "çark" denilir. Çarkta eğrilen ip iğ üzerinde
yumak şeklinde olduğundan "ilgidir" denilen 50 cm. kadar iki ucu
oyuk bir ağaç üzerine aktarılır. Açıldığında bir daire oluşturacak olan ipler
artık çile olmuştur. Çileler haşıllanır. "Haşıl" undan karılan bir
maddedir. Çileler haşıl içine yatırılır. Böylece ipler, özleşmiş olur,
sağlamlaşır, sonra kurumaya bırakılır. Ardından da "keceve" denilen
basit aygıt ile "kargı"lardan hazırlanan toplulara takılır.
Kirmende dokuma ipinin yanı sıra çuvalların, heybelerin, çadırların,
çorapların, eşek ve develerin yularları ile kolonları bu aletle eğrilir.
Eskiden dokuma ve diğer iplerin boyaması kök boyaları ile yapılırken,
günümüzde suni boyamacılık yaygınlaşmıştır. Bunların hiçbirisini yapmayanlar
iplik satış mağazalarından istedikleri hali ipini alırlar.
Çözgü dokunacak halının boyuna göre
tespit edilir. Halı tezgahının alt ve üst tahtaları arasında hali boyunca
birbirine paralel olarak çaprazlama gerilmiş ipliklere "çözgü"
denilir. Çözgü hali boyundan 120 cm. uzun tutulur. Yerdeki kalas ya da beton
zemindeki deliklere dikine doksan derece boru demirleri geçirilir. Çözgü
ipinin bir ucu demirin alt ucuna bağlanır. Yeterli mesafedeki diğer boru
demire doğru iplik götürülür. Dönüşte çapraz olacak şekilde geri getirilir.
İlk demire dolanıp tekrar geri götürülür. Böylece yeterli tel sağlanınca
çözgü bitmiştir. Her iki ucuna çiti zincir örgüsü yapılır. Çaprazın
bozulmaması için iplik geçirilerek bağlanır ve boru demirlerinden çıkarılıp
bükülür, çözgü tamamlanmıştır. Tellerin aynı gerginlikte olmasına dikkat
edilir.
Hali dokunurken çözgü ipliklerinin her
çift teline belirli biçimde bağlanan ve yan yana gelerek sıralar oluşturan
yün ipliğe "ilme" denilir. İki tip düğüm tarzı vardır. Tek bağlama;
İran veya Sine düğümü, Çift bağlama; Türk veya Gördes düğümü. İlme sıraları
arasına ve halının enine paralel olarak geçirilen çözgü ile beraber halının
zemin dokumasını oluşturan yün veya pamuk ipliğe "atkı" denilir.
Düğüm uçlarının belli uzunluklarda kesilmesi "hav" olarak adlandırılırken
halının iki veya dört kenarını çevreleyen desenli veya düz kısıma
"bordür" denilmektedir. Bordürle çevrelenen orta kısma ise
"orta" veya "zemin" denilir. Halının eni yönünde
başlangıç ve bitim uçlarında ve saçakların dibinde çözgü ve atkı ipliklerinden
oluşan zincir şeklinde olan dokuya "çiti" denir. Başlangıç ve bitim
kısımlarında yapılan düz dokumaya "hali kilimi" denir. Hali
bittikten sonra ilmeli kısmı korumak üzere halının iki başında 5-8 cm.
genişliğinde desenli veya düz olarak dokunan kilim örgüsüne
"toprakçalık" adı verilir.
İmalâttan dokunup gelen halıya "ham
hali" denir. Ham halılar yıkanmak üzere yıkamahaneye getirilir. Uygun
bir beton zemine sırtı yukarı gelecek şekilde serilir. Alevli pürüz lambası
ve alev ütüsü yardımı ile pürüzler yakılır. Bir "gelberi" ile
yanıklar kazınır. Hortumlar ile üzerine su tutulur. Alt ve üstüne uygun
temizlik maddesi deterjan verilir. Gelberi ile geri götürülür, sonra kazınır
ve yeniden bol su verilir. Üzerindeki temizlik maddesi arındırılıncaya kadar
su tutulur. Bundan sonra kuruması için dışarı serilir. İlmeği yün olan
halılar kırpımhaneye sevk edilir. Heleronik bıçaklı büyük kirpim
makinelerinden geçer. Hav tepesi kadife intizamında kesilir ve mamül hali
olmuştur. Yıkanan hali şayet ipek hali ise sırt yani pürüz lambası ile hafif
ütülenir. İlaç yıkama işi bittikten sonra hali önden ve arkadan buharlı
ütülerle ütülenir. Hav bir tarafa yattığından ön taraftan bakılınca renkler
koyu geri taraftan bakılınca renkler açık görülür. Halk dilinde bu halıya
"yanardöner" denilir.
Isparta halılarına boyutlarına göre
geleneksel adlar verilir. (40x130) Paspas, (75x130) Seccade, (100x200) Divan,
(120x210) Seccade, (80x300) Yolluk, (150x260) Kelle, (200x300) Taban,
(250x350) Büyük Taban olarak adlandırılır. Parantez içindeki boyutların
birimi cm. olup, birinci rakam eni, ikinci rakam boyu vermektedir.
Isparta halılarında Gülistan, Serpme,
Kompozisyon, Osmanlı, Goblen, Çin, Üzümlü, Dönümlü, Köşe göbek gibi desenler
kullanılmaktadır.
Isparta’da el halılarını dokuyan üretici
kişiler, özellikle il merkezinde bulunan Halı Sarayına Pazartesi, Çarşamba ve
Cuma günleri gelerek, ürettikleri halıları pazarlama imkanı
bulabilmektedirler.
Yörede, küçük tezgahlarda dokunan minyatür el halıları da bulunmaktadır.
Yarısı bitirilmiş şekilde dokunan bu halılar, halı tezgahı olan küçük
ıstarlara yerleştirilerek, hediye mahiyetinde bazı halı satış mağazalarında
satılmaktadır.
KİLİM
(DÜZ) DOKUMACILIK:
Kilimciliğin Isparta'da en yaygın olduğu
yerler yörük köyleridir. Bununla birlikte Türkmen köylerinde de kilim
dokumalarına rastlanır. Kilim dokunan bu yörelerde heybe, çanta ve çuvallar
da dokunduğu görülür. Ancak modern kullanım örtülerin yaygınlaşması ve kilim
dokuyacak gençlerin bu işe rağbet ve emek çekmemesi gibi sebeplerden kilim
dokuması giderek azalmaktadır. Kilim dokunan yörelerde, dokumayı daha çok
otuz yaşın üzerindeki kadınlar yapmaktadır.
Dokunacak kilimin ipi yün ise aynı
yukarıda hali ipinin elde edilmesindeki işlemler yapılır. Kıldan dokunan
kilimlerin ipi ilkbaharda Kırkılan keçilerin kilinin "tarak"
denilen 25x60 cm. civarında bir tahtanın ucuna geçirilen, ucu sivri ince saç
demirlerinde taraklanır, ayrışması yapılır. Yıkandıktan sonra yapılan bu
işlemin arkasından keçi kili kirmende eğrilip bükülmesi için kolda
"burma" haline getirilir. Kendi ihtiyaçlarını karşılamak ya da
çeyiz olarak değişik boyutta ve değişik kullanım amaçlı düz dokumalar
üretilir.
Dokumalar dik, duvara dayalı şekilde
kurulmuş, ıstar denilen tezgahlarda dokunur. Çözgünün hazırlanmasından sonra
dardağan veya gürgen ağacından yapılan ahşap Kirkitlerin yanı sıra sapı ahşap
dişleri metal olan Isparta tipi Kirkitler ile dokuma yapılır. Uygulanmak
istenen motiflerin kaç çözgü teline yerleştirileceği yılların tecrübesi ile
bilinmektedir. Dört çözgü teline "bir el", on tanesine "bir
çile" denmektedir. Namazlık boyutundaki bir dokuma için 4-5 çile yün ip harcanmaktadır.
Çözgü dokumaların boyutuna göre toprağa karşılıklı olarak çakılan kamalar
arasında düz olarak hazırlanır. Bir kişi çözgü ipini kamalara teker teker
yerleştirirken diğer iki kişi de çözgü iplerinin dağılmaması için ayrı bir
iplik yumağı ile zincir şeklinde çözgüleri birbirine birleştirerek örgü
oluşturmaktadır. Hazırlanan çözgü ince çubuklar yardımı ile tezgaha takılır
ve dokumaya geçiş hazırlıklarına başlanır. Dokumaların başlangıcında çiti
yapılmamakta, kilim örgüsü 4-5 cm. boyutunda ve "çubuklu" olarak
adlandırılan 0,5 cm.' lik renkli şeritlerden oluşur. Dokumanın bitiminde uzun
kesilen çözgüler önce ikişer ikişer düğümlenerek çiti oluşturulur, sonra
"top örüm" diye adlandırılan örgü şekliyle saçaklar örülür. Kilim
örgüsü kısmında ipliklerden 6-7 çözgü teline düğüm atılır ve bu
"toka" diye adlandırılır. Tokalara dokumaların kenar örgülerinde
uzun bırakılmış düğümler olarak da rastlanır.
Yörede dokunan kilimler ilikli kilim,
iliksiz çapraz kilim, eğri atkılı kilim ve sarma kontur teknikli kilimlerdir.
Kilim dokumalarının enleri 100 cm., boyları 180 cm. civarında değişir. Atkı
yüzlü zemin üzerine sık motifli, bez ayağı zemin üzerine seyrek motifli cicim
uygulamalarına da rastlanır. "Soyfana" olarak adlandırılan bu
dokumalar eni 90 cm. boyu 250 cm. tek kanat olarak üretilen, sonradan ortadan
çadır dikişiyle dikilip çift kanat haline getirilen yer yaygılarıdır. Yastık
(50x70 cm.), heybe (40x40 cm.), torba (35x35 cm.) gibi uygulamalarda cicim
tekniğinin tercih edildiği tespit edilmiştir. "Farda" ismini verdikleri
yine çift kanat olarak üretilmiş konturlu zili tekniği ile dokunmuş yer
yaygılarına az da olsa rastlanır.
Yörede önceden kök boya ile boyama
yapılırken günümüzde suni boyama tercih edilmektedir. Geçmişte karamık
çalısından sarı, sarı ipin çivit ile boyanmasından yeşil; çivitten mavi;
soğan kabuğu ile kök bitkisinden kırmızı ve ikinci sularından açık renk
tonları; ceviz kabuğundan kahverengi, elde edilirmiş. Ancak günümüzde
pazardan alınan iplerle dokuma yaygınlaşmaktadır.
Yörük köylerinde dokumalar cenazelerde tabutların
üzerine de sarılır ve bu dokuma daha sonra köyün camisine bırakılır.
Düğünlerde, kız evinden gelin alınması sırasında atin üzerine, arabaların ön
taraflarına torba, heybe, yastık boyutunda dokumalar asılmakta ve bunlar
gelin alan kişiye; at ya da araba sahibine, hediye edilir.
Yörede kilim motiflerine
"yanış" denilmektedir. Kirtmeli Kilim, Toplu Namazlık, Kırmızı
Namazlık, Taraklı, Kırmızı Taraklı, Koç Boynuzu, Alaylı dokumaların
desenlerine göre aldıkları isimlerdir. Ayak (Çarpan Ayak), Keklik Ayağı,
Sevdim Dolaştım, Çatak, Armut(Mihrap), Karga Burun, Kara Boğaz, Aklısu,
Çolaksu, Ayna, Kuş(Oğlancık), Kurbağa, Top, Koç Boynuzu, Taraklı, Tavşan
Topuğu, Eli Belinde, Balıklı Bıtırak, Karnı Yarık, Patlıcanlı, Çingilli,
Cıynak, Halı Kapağı gibi yanışlar yöresel isimlendirme ile dokunan
motiflerdir.
Köylerde dokuması yapılan diğer bir örgü
de "çarpana"dır. Kare biçiminde bir kaç tahtacıktan ya da kalın
meşinden yapılan çarpananın köşelerine birer delik delinir. Çözgü ipleri bu
deliklerden geçilir. Dokunacak yassı ipin enine göre kare parça çoğaltılır.
Bu karelerden biri aşağı, biri yukarı çekilerek ağacın geçeceği durum ortaya
çıkarılır. "Kılıç" denilen tarakla argaç sıkıştırılarak istenilen
yassı ip dokunmuş olur. Kare parçalar birbirine çarpıla çarpıla çalıştığı
için buna "çarpana" adı verilmiştir. Çarpana da dokunan ipler
öncelikle devenin havudunu, eşeğin palandını, atin eğerini hayvana bağlama da
kullanılır. Bundan başka kadınların bellerine kuşandıkları, kemerler,
kolonlar da çarpana da dokunur. Buna "olukma" denilir. Yassı, oluk
gibi olduğu için bu adı almıştır.
EL İŞLEMELERİ (OYA VE NAKIŞ):
Yörede, kadınların geleneksel olarak
yaptıkları el işlemeleri arasında oya işlemeleri yaygın bir durumdadır.
Yöreye has olarak en çok çiçek motifleri işlenmektedir. Oyalar yapıldığı
araçların isimlerine göre "iğne oyası", "tığ oyası",
"firkete oyası", "mekik oyası" olarak adlandırılmaktadır.
Ayrıca kullanılan malzemeye göre de "boncuk oyası", "mum oyası",
"iplik oyası" gibi adlar verilir.
Isparta'da en yaygın olarak yapılan oya
çeşidi tığ oyasıdır. Uluborlu İlçesi bu oyaların yapıldığı sanki bir merkez
bölgedir. Tığ ve merserize iplikle yapılan oyaların her rengine rastlamak
mümkündür. Özellikle kenarına dikilecek yazmalarla renk uyumu içerisinde
olması düşünülerek yapılan oyaların motifleri erik, gül, gelinlik, patates
çiçeği, karanfil, iğde çiçeği, çilek, yasemin, hercai menekşe, papatya, nar
çiçeği, fındık çiçeği, maydanoz yaprağı, leylak, dut yaprağı, kardelen,
kir menekşe, çarkı feleği, dalgan çiçeği, biberli, çoğunluğu oluşturmaktadır.
Bununla birlikte serçe gözü, kaz ayağı, tavşan dudağı, kelebek, paket taşı,
gökkuşağı, inci demeti, berber aynası, tintin ve kaşgöz motifleri de işlenir.
Görüldüğü gibi motiflerin çoğunluğunu
çiçek, meyve, ağaç gibi bitkisel motifler oluşturmakla beraber hayvanların
çeşitli özelliklerini belirten motiflere de rastlanır.
Genç kızların oyalı yazma hazırlamasının
yanı sıra gelenek olarak oğlan evi tarafından da hazırlanmakta ve düğüne
davet edilenlere hediye olarak verildiği de görülmektedir. Çeyiz için
hazırlanan oyların satışa yönelik yapıldığı da olur.
Tığ oyalarının yanı sıra mekik oyaları,
mekik ve naylon ip kullanılarak yapılır. Yörede mekik oyalarına yelpaze, top
mekik, elti eltiye küstü, kuzulu koyun, mezar taşı gibi yöresel isimler
verilir. Yörede az oranda iğne oyası da yapılmaktadır. Boncuk oyaları diğer
oyalar gibi yazma kenarları için değil tülbent kenarı için hazırlanmaktadır.
Subay sırması, karnıkara, kaz ayağı, domates, kiraz, buzlu cam, kara dut gibi
isimlendirilen çeşitleri vardır.
Yörede; özellikle Şarkikaraağaç ve
Yalvaç İlçeleri'nde, geleneksel Türk işlemeleri yapıldığı görülmektedir.
Ancak bunu yapanların hemen hemen çok azaldığı da tespit edilmiştir. Genç
kızların bu işlemeleri bilmediği elde olanların da anadan kıza sandık eşyası
aktarımı ile yaşatıldığı görülür. Eskiden çeyiz geleneğinin bu işlemelere
önemli ölçüde katkısı olduğu bilinmektedir. Düğünlerde işlemeli ev
eşyalarının sergilenmesi ve sergilenen eşyalardaki işlemelerin gelin kız
tarafından yapılmış olması büyük önem taşımıştır. Genç kızların bu geleneğe
kendi el emeği, göz nuru ile katılması, boş zamanlarını değerlendirmesi ve
gelecekteki yuvasına hazırlanması geleneksel davranış görünümündeydi.
Özellikle Şarkikaraağaç yöresinde
geleneksel işleme iğnelerinden "pesent" yöresel adıyla "dilim
iğne", balık sırtı, sim bastı, civan kaşı, muşabak, düz, verev, yöresel
adıyla "eğri" ve "doğru hesap iğneleri", "kesme
ajur", "susma", "tel kırma" uygulanmıştır. Bu
iğneler; giyimlere ve çeşitli örtülere özellikle, peşkir, çevre ve kuşaklara
uygulanmıştır. Motifler kenarlara "baş" adı verilen şekilde tek tek
yerleştirilmiş ya da güvey çevresi olarak dörtkenar tamamen işlenmiştir.
İşlemelerde geleneksel Türk nakışlarının
tipik özellikleri görülmektedir. Desenlerde stilize, yani sadeleştirme
uygulanmış, renklerde gölgeye yer verilmemiştir. Tek motif uygulamasında, her
motif ayrı bir renkle işlenmiştir. "Sim bastı" adı ile yer yer
verevine sarılmış sim kareler uygulanmıştır. Şekiller, leblebi, pelit
yaprağı, cennet süpürgesi, sümbül, kazan kulpu, kahve şakı, fıstıklı yarim
ay, takke, çölmekli, arpa, ağ(tirtil), sarhoş yolu şaşırdı şeklinde
adlandırılmıştır. Ayrıca İslâmiyette kutsal sayılan örümceğe de motifler
arasında yer verildiği görülmektedir.
Keçecilik: Isparta ilinde keçeciliğin yapıldığı tek yer
Yalvaç ilçesidir. Yalvaç’ta sayıları giderek azalan 8 tane keçe imalatçısı
bulunmaktadır. Keçeden kepenek, yolluk, duvara asmak için minyatür keçeler,
yelek gibi eşyalar yapılarak kullanılır. Hasırdan oluşan kalıbın (1.8x10 m)
üzerine boyanmış şerit keçe şeklindeki parçalar ile “naaş/nakış” denilen
motifler döşenir. Bu motiflerin üzerine şifon makinesinde atılmış kuzu
yünleri “çırpı” denilen aletle serilir. Hasır kalıba döşenen yünlerin üzerine
tas ve süpürge yardımıyla su serpildikten sonra hasır kalıp rulo şeklinde
toplanır, iple sıkı sıkıya bağlanır ve tepme makinesine konulur. Tepme
makinesi bunu 1 saat teper. Ham keçe haline gelen yünün kenarları pürçüklü
olur. Bu pürçüklü kenarları düzeltmek için “Kapaklama” denilen bir işlem
yapılır. Bunun için hasır kalıp açılır. Pürçüklü kenarlar tersine kıvrılarak,
hasır kalıp tekrar rulo şeklinde toplanır ve iple bağlanır. Bu vaziyette
hasır kalıp tekrar tepme makinasına konularak, 2 saat tepilir. Tepme
makinasından çıkarılan hasır kalıp bu sefer pişirme makinasına konularak, en
az 2-4 saat kaynamış su ile pişirilir. Pişirme işlemi bittikten sonra keçe
kalıptan çıkarılarak kuruması için asılır.
Keçelerde kullanılan motifler koyungözü, kıvırma, tavan arası, üçleme,
dörtleme, sığır sidiği, ayı kulağı gibi motiflerdir. Keçelerde kullanılan
renkler genellikle siyah, mavi ve kırmızı renkleridir.
SEMERCİLİK-SARAÇLIK VE NALBANTLIK:
Günümüzde, kitle ulaşım
araç-gereçlerinin yaygınlaşması, tarım araçlarının gelişmesi ve yaygınlaşması
gibi nedenler ile semer, saraç ve nal yapımı yavaş yavaş ortadan
kalkmaktadır. Yörede, özellikle Yalvaç ilçesinde sayıları giderek azalan 5
tane semer, 4 tane saraç ve 2 adet nal imalatçısı bulunmaktadır.
MİNYATÜR AT ARABACILIĞI:
Yalvaç ilçesinde minyatür at arabası
yapan bir imalatçı bulunmaktadır. Modern hayat içinde kullanımı giderek
kalkan at arabalarının minyatür hale getirilerek otel, lokanta, bahçe vb.
gibi sivil mimari yapılarda dekoratif bir araç haline geldiği görülmektedir.
Yörede, geleneksel metotlarla halen
yapılmaya devam eden yorgancılık, ayakkabı imalatçılığı, dericilik,
bıçakçılık, kalaycılık, bakırcılık, çömlekçilik, sobacılık, demircilik gibi
el sanatları-zanaatları da bulunmaktadır. Özellikle il merkezi ile Yalvaç
ilçesinde deri işlemeciliği sanayileşmeye doğru giden zanaatlar arasındadır.
Deriden çanta, kemer, anahtarlık, cüzdan, toka, sigaralık gibi malzemeler
işlenerek yapılmaktadır. Bunun yanı sıra il merkezinde bulunan Ayakkabıcılar
Sitesinde halen el ile ayakkabı imalatı yapılmaktadır.
|
1. DOĞUMLA İLGİLİ GELENEKLER
Yörede, kadının ilk doğumuna önem
verildiğinden daha çok ilk bebek için hazırlıklar yapılmakta, diğer
doğumlarda özel bir hazırlığı ihtiyaç duyulmamaktadır. Çocuk doğunca hısım
akraba o eve çocuk görmeye giderler. Çocuk görmeye gitmeye "Doğuya Gitme"
denilir. Hazırladıkları hediyeleri, öğle yemeğinden sonra alıp çocuk evine
gidilir. Hediyeler uygun şekilde verilir.
Çocuk bir - birbuçuk yaşına geldiği ve diş çıkarmaya başladığı zaman
"Diş Dirgiti" denilen bir adet yapılır.
2 . SÜNNET TÖRENİ
Hali vakti yerinde olanlar, erkek
çocukları için sünnet düğünü yaparlar. Sünnet genellikle iki ile oniki yaş
arasında yapılır. Düğün öncesinde köylerde oku dağıtılırken, ilçe
merkezlerinde düğün kartları hazırlanarak davet yapılır. Sünnet hazırlıkları
bittikten sonra düğün hazırlıklarına başlanılır. Düğün genellikle iki gün
olarak yapılır. İlk gün sünnet olacak çocuk ya da çocuklar çalgı ile
gezdirildikten sonra dini bir törenle sünnet ettirilir. Akşam sünnet olan
çocuğun acısını unutturacak çeşitli eğlenceler düzenlenir. İkinci gün
genellikle 8.30 - 13.00 arası gelen misafirlere yemek verilir. Daha sonra
yemeğin verildiği gün yemeğin bitiminden sonra çocuklar gezdirilerek sünnet
edilir.
3. ASKERE UĞURLAMA VE ASKER KARŞILAMA
Askere gitmeden iki hafta kadar önce gidecek
olanların ve arkadaşlarının düzenlediği eğlenceler başlar. Akrabalar ve
komşular tarafından askere gidecek kişi eve davet edilerek ağırlanır. Askere
gidileceği akşam namazından öncesi askerler önde, imam ve hak arkasında olmak
üzere imam tarafından dua edilir. Dua ettikten sonra askerler herkesle
vedalaşırlar, helalleşirler. Askerlerin gidecekleri günün sabahı askerler ve
yakınları köylerde köy meydanında, ilçe ve şehirde otobüs terminallerinde
toplanırlar. Askere giden kişilere akrabalar ve komşular tarafından
genellikle para hediyesi verilmektedir. Toplu olarak uğurlama yapılırken
davul, klarnet, saz ve darbuka gibi çalgılar çalınarak askerlere moral
verilmeye çalışılır. Uğurlamalar yapıldıktan sonra asker ailelerine
"Allah kavuştursun" denilir.
4. EVLİLİKLE İLGİLİ GELENEKLER
Yörede evlenmelerde özellikle yaş,
sosyal ve ekonomik denklikler gözetilir. Kız ve erkeğin seçiminde soy ve
sülalenin araştırılmasına özen gösterilir. "Anasına bak kızını al,
kenarına bak bezini al" , "Kız anadan öğrenir bohça düzmeyi, oğul
babadan öğrenir sohbet gezmeyi" sözleri bumun belirtisidir.
4.1. Görücülüğü Gitme, Kız seçimi: Tespit
edilen kızların evine görücüler, kendi aralarında kararlaştırdıkları bir
günde haber vererek gidereler. Gelen misafirlerin ziyaret sebeplerini anlayan
ev sahibi misafirlerine gereken saygıyı gösterirse de, kızlarını birden bire
verecek izlenimini yaratacak davranışlardan kaçarlar.
Eve dönen görücüler görebildiklerini
konuşurlar ve kız ile ailesi hakkında olumlu ya da olumsuz bir karara
varırlar. Kız oğlana gösterildikten sonra kesin bir sonuca varılır.
4.2. Kız İsteme: Kız isteme işi,
hem kadınlar hem erkekler tarafından yapılır. Eskiden oğlan tarafının yakın
akrabalarından bir grup, istemek için kız evine giderlerdi. Kısa bir
sohbetten sonra "sizin tutmaç keseni, bizim kalem tutana uygun ve
münasip gördük" denirken, günümüzde "Allah'ın emri, peygamberin
kavliyle kızınızı oğlumuza münasip bulduk, siz ne dersiniz?" denilerek
kız istenir ve oğlanın hüner ve meziyetleri anlatılır. Kız evi ise "iyi
geldiniz, hoş geldiniz ama kızımız küçük, borçluyuz, evimiz pek yalnız, çocuk
da giderse elimiz ayağımız kuruyup kalacak" cevabını verirler. Kızı
isteyen taraf da "biz sizi sıkmayız, hepsinin kolayı bulunur, kızın yeri
iyidir, kaçırmayınız" gibi gönül alıcı sözler saf ederler. Eğer kız
tarafı olumlu düşünüyor ise "Allah nasip etmiş ise ne diyelim" ya
da "birkaç gün sonra cevap verelim" derler.
Oğlan evinin ikinci ve üçüncü gidişinden
sonra söz kesilir ve kız evi oğlan evine "mendil alma" adı altında
bir bohça verir. Bundan sonra kız ile oğlan bağlanmış sayılırlar.
4.3. Nişan: Oğlan evinin uygun
bulduğu bir günde nişan töreni yapılacağı önceden kız evine bildirilir.
Nişan, kız ailesinin evi yeterli ise kız evinde, değilse sinema, düğün salonu
vb. gibi geniş bir yerde yapılır. Kız ve oğlan evinin akraba, eş, dost ve
arkadaşları nişan yerinde toplanırlar. Oğlan evinin sosyal ve ekonomik
durumuna göre takılması gereken takılar takılır.
Oğlan tarafının büyüklerinden biri kızın
ve oğlanın adlarını söyleyerek nişan yüzüklerini takar ve mutluluk diler.
Nişanlı geçler daha sonra misafirlerin ellerini öperler.
4.4. Düğün: Düğün genellikle üç gün
sürer. Düğünden bir hafta on gün önce hazırlıklara başlanır. Düğün yemekli ve
çalgılı olacaksa aşçı ve çalgıcılar tutulur. Kız tarafı, kız için elbiseler
ve kumaşlar beğenir, oğlan tarafı, bunların masraflarını karşılar. Köylerde
yapılan düğünlerde oğlan tarafı okucu (okuyucu) çıkararak düğün gününü
duyurur.
Eskiden düğünler şu şekilde yapılırmış:
Yük Yığma: Oğlan evinin aldığı
sandık, yaygı, giysi, takı gibi hediyeler Pazar günü davetlilere
sergilenirmiş. Bunlardan geline ilişkin olanlar akşam gelin sandığına,
öbürleri de başka sandıklara konarak kız evine gönderilirmiş. "Yük
Yığma" denilen bu sandıkları getirenlere kız evinin büyükleri çeşitli
hediyeler verirmiş.
Tel Hamamı: Oğlan evi Pazartesi
sabahı yakındaki hamamlardan birini kiralarmış. Misafirler kapıda karşılanır,
gelenlere uygun yerler gösterilir, sabun ve kına verilirmiş. Gelin gelince
def ve dümbeleklerle yıkanma yerine geçilirmiş. Gelin yıkandıktan sonra saçı
örtülür, zülüf kesilirmiş. Pide, meyve, çerez sunulur ve misafirlere akşam
kınaya beklendikleri bildirilirmiş. Kına yakılmasından sonra
"çekici" denen kadın gelinin yakınlarından birini kaldırarak oyunu
açarmış.
Gelin Hamamı: Çarşamba günü öğleden
akşama kadar sürermiş. İki tarafın misafirleri katılırmış. Gelinin kınası
misafirler dağıldıktan sonra yakılırmış. Bu sırada yalnız çok yakın akrabalar
gelinin yanında bulunur, el ve ayaklarına kına yakarlarmış. Kimi yerlerde de
evlendiğinin anlaşılması için güveyin avuç içine de kına yakılırmış. Oğlan
evinde düzenlenen kına gecesi yörede "semah gecesi" diye
adlandırılırmış.
Gelin Çıkarma: Oğlan evinin
büyükleri önde, öbür davetliler arkada olmak üzere (kimi yerlerde güveyi de
yanlarına alarak) Perşembe sabahı kız evine gidilirmiş. Arkadaşlara düğün
alayı gelinceye kadar gelini hazırlar çeşitli eğlencelerle (Gelin
okşama) üzüntüsünü gidermeye çalışır, kimi yerlerde de güveyin
arkadaşlara Perşembe sabahı "Güvey Hamamı" düzenler, ondan sonra
gelin çıkarmaya gidilirmiş.
Gelin ata bindirilip oğlan evine
gelindiğinde de karşılama töreni ve eğlenceleri yapılırmış. Gelinin duvağı
gerdeğe kadar açılmazmış.
Gelin Ertesi: Gerdekten sonraki üç
gün yörede "gelin ertesi" diye adlandırılırmış. Dost ve akrabalar
gelini ziyaret eder, kutlarlarmış.
Köylerde ve kasabalarda bazı
değişikliklerle varlığını sürdüren bu gelenekler, merkez şehirlerde büyük
ölçüde bırakılmıştır. Çağrılar "Okucu" yerine davetiyelerle
yapılmakta, nişan ve düğün törenleri salonlarda ve açık alanlarda
düzenlenmektedir. Hamam törenleri ise tamamen canlılığını kaybetmiş
durumdadır.
Günümüzde ise yapılan düğünler üç gün
sürmektedir. Cuma günü düğün evine Türk Bayrağı çekilerek düğün evi
belirlenir. Çalgıcılar buraya gelerek, orada bulunanlara çalgı çalarlar.
Düğün yemeği için tutulan aşçı da, yemeği pişirme hazırlıklarına başlar. Gece
yarılarına kadar çalgılar eşliğinde eğlenirken düğün yemekleri de pişirilmiş
olur. Düğünün ikinci günü olan Cumartesi günü, yemekler yedirilir. Saat
8:00’den 13:00'e kadar gelen misafirler yemeklerini yerler. Yemeğe gelen
misafirler düğün hediyelerini de bu sırada getirebilirler. Cumartesi akşamı
ise kız evinde kına gecesi yapılır. Kına gecesinin Cuma akşamları da
yapıldığı görülür. Kına gecesinde geline ve gelen misafirlere kınalar
yakılır. Kuruyemişler ikram edilir. Ayrıca def ile birtakım eğlenceler
düzenlenmesiyle birlikte gelini ağlatmak ve hüzünlendirmek için birtakım
türküler söylenir. Buna "gelin okşaması" denilir. Bu akşam güvey
evinde de "semah geçesi" denilen birtakım eğlenceler tertip edilir.
Düğünün son günü dolan Pazar gününe
"gelin çıkarma" denir. Öğle namazını müteakiben gelin oğlan
tarafının misafirleriyle birlikte kız evine gelinerek alınır. Gelin bir hoca
nezaretinde dua edilerek kız evinden alınır ve arabaya bindirilir. Gelin
küçük yerlerde bir caminin etrafında dolaştırılarak oğlan evine getirilir.
Şehir merkezlerinde ise arabalarla bir şehir turu atıldıktan sonra oğlan
evine gelinir. Gelin arabadan inerken ve oğlan evine girerken güvey cebinden
para ve şeker çıkararak havaya saçar ve etrafta bulunan herkes bundan almaya
çalışır.
Gelin eve geldikten sonra kadın
misafirler gelinin evine çıkarak evi gezmeye başlarlar. Gelinin eşyalarını ve
çeyizlerine bakarlar. Daha sonra misafirler dağılır. Yatsı namazından sonra
güvey, arkadaşları tarafından gelin evine getirilerek gerdeğe sokulur.
Pazartesi günü gelinin evinde
"Erte" denilen bir eğlence tertip edilir.
Düğünden bir veya birkaç gün sonra yeni
evliler kız evine el öpmeye giderler. Bir hafta sonra da kız ve oğlan evi
birbirlerine yemekli davet verirler.
5. HAC GELENEKLERİ
Günümüzde hacca uğurlama şekilleri ve
karşılama adetleri eskiye göre değişikliklere uğramıştır. Hacca gitmeden bir
hafta - 15 gün önce hacı adaylarına herkes, dilediği şekilde hediyeler verir.
Ayrıca hacı adaylarının akrabaları, gidişten bir ay öncesinden itibaren
onları yemeğe çağırmaya başlarlar ve Hacı Yemeği verirler. Hacılar Isparta'da
Ulu Camii'nin önünde toplanarak otobüslere bindirilir. Hacılar ihramlarını
giymiş bir vaziyette giderler. Otobüs ve arabaların üzerine Türk Bayrakları
asılır.
Hacılar hacdan döndüklerinde
havaalanında karşılayanlar olduğu gibi, şehirde, Ulu Camii önünde de
karşılamaya gelenler olur. Hacı evine geldiğinde hacı ziyaretlerine gidilir.
Gelenlere zemzem takımı içinde zemzem suyu ile hacı yağı ve hurma ikram
edilir. Genellikle akşam yapılan bu hacı ziyaretlerinde gelenlere gümüş
yüzük, tespih ve takke gibi hediyeler verilir.
Hacılar yaklaşık 10 veya 20 gün sonra
varlıklarının durumuna göre "Hacı yemeği” verirler.
6. ÖLÜMLE İLGİLİ GELENEKLER
Bir kişi ölünce dini vecibelere göre
defnetme işlemleri başlar. Şayet ölünün yakınları, şayet ölenin yakınları
uzakta iseler ölü gömülmez, bekletilir. Bütün aile yakınları ve akrabaları
tarafından "katmer" edilir. Baş sağlığına gelenlere ikram edilir.
Cenaze tabuta konulduktan sonra
genellikle tabutun üstüne halı konulur, daha sonra bu halı bir camiye
gönderilir. Cenaze defnedip gelenlere pide ayran veya mahalli yemeklerden
pişirilerek yedirilir. Ölüm gününü takip eden bir hafta veya on gün çeşitli
yemeklerle birlikte akşam yemeğini yemeğe gelirler. Ölenin yedinci günü pişi
yapılır, komşulara dağıtılır. 52. günü de mevlidi şerif okutularak yemek
verilir.
7. BAYRAM GELENEKLERİ
Yöre halkı dini örf ve adetlerine çok
bağlıdır. Bilhassa üç ayların girişiyle oruç ve namaz ibadetlerinde, hayır,
hasenat işlerinde artmalar olur.
Mübarek günlerde topluca mahalle
camilerine gidilir. Evlerde ise "geçe bekleme” adı verilen ibadetler
yapılır. Yine mübarek günlerde şehir merkezlerinde kandil simitleri satılır.
"Arasta" denilen yerlerdeki esnaflar, bir araya gelerek ortaklaşa
irmik helvası yaptırıp sokak başlarında hayır için dağıtırlar. Arife günü
veya bayram namazından çıktıktan sonra mezarlıklara gidilir, geçmişlerin
ruhuna fatihalar okunur. Ramazan boyunca herkes oruç ve namaz ibadetlerini
yapmaya çalışır. Kurban bayramlarında yine mezarlıklara gidilir ve yakın
akrabalardan başlamak üzere bayram ziyaretleri yapılır.
8. MEVSİMLİK BAYRAMLAR
Yörede mevsimlik bayram olarak Nevruz ve
Hıdrellez bayramları kutlanır. Nevruz kutlamaları daha çok Alevi-Bektaşi
inancına bağlı topluluklarda cem yapılarak kutlanmaktadır. Hıdrellez gecesi
(5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan gece)nde ise birtakım niyetler tutulur. Bolluk,
bereket, kısmet, şans, sağlık ve sıkıntılardan kurtulmak şeklinde birtakım
dilekler tutularak, Hızır tarafından bunların gerçekleşmesi dilenir.
Isparta'da hıdrellezin kutlandığı hemen
her yerde kır ve yeşillik alanlara gidilerek piknikler yapılır. Yemekler
yenilerek eğlenilir ve sohbetler yapılır.
|
1. Isparta mahallî
ağzında Akdeniz ve Orta Anadolu ağızlarının etkisi görülmektedir.
"A" Sesi: Kelime
içerisindeki "-a"lar değişerek "-e,-i,-o ve -u" olmuştur.
biraz > birez
entari > enteri
|
portakal > portukal
|
Orta hecedeki "-a" sesinin
vurgusuz olduğu zaman, çoğunlukla düştüğü görülmektedir.
burada> burda
|
orada > orda
|
-acak gelecek zaman kipindeki fiil,
şahıs eki aldığında kipin başındaki
"-a" seslisi ile, kipin
sonundaki "-k" sessizi düşmekte ve şahıs eki değişmektedir.
boz-acak-sın > boz-ce-n
|
var-acak-ım > va-ca-n
|
"B" Sesi: Bazı
kelimelerin başındaki "b-"ler "p-,m-,h-" olmuştur.
Bazı kelimelerde
ise "-b"lerin düştüğü görülmektedir.
balta > palta
baston>paston
|
muşamba muşamma
bu > hu
|
"C" Sesi: Bazı kelimeler
içindeki "c" sesi "ç" ve "d" olarak
değişmektedir.
Ayrıca katlanması da olmaktadır.
dilenci > dilençi
|
kurcalamak> kurdalamak
|
"Ç" Sesi: Bazen
"ç" sesi gerek kelime içinde, gerekse kelimenin başında
veya sonunda yumuşayıp "c" ve
"ş"sesiyle ifade edilmektedir.
çizmek > cizmek
çingene > cingene
|
gençlik > genşlik
kılıç > gılış
|
"D" Sesi: Bazı
kelimelerin başındaki "d-" sesi yumuşayarak "t-"ye
dönüşmüştür.
defter > tefter
"E" Sesi: Kelimelerde ses
uyumu gerektiğinde "-e-" sesi "-a-"ya dönüşmektedir.
elma > alma
bahçe > bahça
|
ateş > ataş
kıymetli > gıymatlı
|
Bazen "e"ler kelime içinde
"-i-" ve "-ü-"ye dönüşmektedir.
yer > yir
dede > dide
|
gece > gice
böcek > böcü
|
"F" Sesi: Bazı
kelimelerdeki "f" sesinin düştüğü olduğu gibi, "h" ve
"p"
seslerine de dönüşmektedir.
"G" Sesi: Bazen hece
içindeki "g" sesi "h"ye dönüşmektedir.
gırtlak > hırtlak
"Ğ" Sesi: Bazen hece
içindeki "ğ" sesi düşmektedir.
öğlen > ölen
oğlan > olan
|
mağara > mara
sağlam > salam
|
"H" Sesi: Kelime içindeki
"h" sesi kendinden önceki seslinin uzun
söylenmesinden dolayı düşmektedir.
ahbap > apap
kabahat > gabat
|
kahve > gave
Abdullah > Abdilla
|
"I" Sesi: Bazı
kelimelerdeki "-i-" sesi "-a-"ya dönüşmekte ve
düşmektedir.
kıkırdak > kakırdak
|
satılık > satlık
|
"İ" Sesi: Kelimelerde
hece içerisinde yer alan "i" sesi "-e, -i, -ü"ye
dönüşmektedir.
Ayrıca orta hecede vurgusuz olarak
söylendiğinde düşmektedir.
ikiz > ekiz
zincir> zencir
|
hangi > hangi
hizmet > hızmat
|
"J" Sesi: Bazen
"j" sesi "c"ye dönüşmektedir.
|
jandarma>candarma
|
şarjör carcur
|
"K" Sesi: Kelimenin
başındaki "k" sesi kalın sesli bir harfle beraberse yumuşayıp
"g"ye dönüşmektedir.
kaba> gaba
kalın > galın
|
kan > gan
koyu > goyu
|
Kelimenin son hecesindeki "k"
sesi sert sessizden sonra geldiğinde "g" sesiyle ifade
edilmektedir.
|
baskı > basgı
|
çalışkan çalışgan
|
Bazen kelimenin içinde düştüğü
görülmektedir. Böylece kendisinden önce gelen sesli sesini uzatmış
olmaktadır.
eksik > ēsik
akşam > āşam
|
yüksek> yüsek
|
Dilek-şart kiplerinde, birinci çoğul
şahısların sonlarındaki "k"lar "z" olmuştur.
gelsek > gelsez
okusak > okusaz
|
Gitsek > getsez
yazsak > yazsaz
|
"L" Sesi: İlk sesi
"l-" olan kelimelerde "l-"den evvel bazen "i"
sesi ilave olunmaktadır.
leğen > ileğen
limon > ilemon
|
lâzım > ilâzım
lâhana > ilâhana
|
"l" sesi kimi hallerde düşüp,
kendinden önceki seslinin uzun söylenmesine neden olmaktadır.
gelsin > gēsin
gel > gē
|
salıncak > sāncak
|
Bazen "l" sesi "n"ye
dönüşmektedir. Ayrıca çokluk eklerindeki "l" sesi sonraki
"r" sesiyle birlikte düşerek "-na, -ne" şeklinde çokluk
ifade edilmektedir.
izinli > izinni
karanlık > garannık
|
bunlar > bunna
koyunlar > goyunna
|
"M" Sesi: Bazı
kelimelerdeki "m" sesi "n" ve "k" seslerine
dönüşmektedir.
Gelecek ve şimdiki zaman kipinin şahıs
ekleri değişime uğramaktadır.
domuz > donuz
şimdi > şindi
|
pembe > penbe
tulum > tuluk
|
"N" Sesi: Eski Anadolu
Türkçe’sinde XIII. yüzyıldan XIX. yüzyıla kadar kullanılan
nazal "ñ"(ng) yörede halen
korunmaktadır. Fiillerin ikinci tekil ve çoğul şahıslarındaki
"n"ler ve ikinci şahıs
zamirlerinin sonlarında bulunan "n"ler nazal "ñ"(ng)
olarak söylenmektedir.
beniz bengiz
deniz dengiz
|
ona > onga
geldim > gelding
|
Bazen hece başındaki ve sonundaki
"n"ler "k" ve "l" sesine dönüşmektedir.
görünmek> görükmek
dönüm > dölüm
|
fincan > filcan
nöbet > löbet
|
"O" Sesi: "O"
sesi kelime içinde bazen "-a-" ve "-u-"ya dönüşmektedir.
horoz > horaz
doktor > doktur
|
koy > guy
sofra > sufra
|
"Ö" Sesi: Bazı
kelimelerdeki "ö" sesi "ü" şeklinde değişmektedir.
öğütmek > üğütmek
"P" Sesi: Kelime
başındaki "p"ler bazen yumuşayıp "b" ve "m"
olarak söylenmektedir.
parmak > barmak
pazar > bazar
|
pekmez > bekmez
pişmek > bişmek
|
"R" Sesi: Başta olan
"r"lerden evvel bazen bir sesli harf gelmektedir.
rehin > irehin
ramazan ıramazan
|
rende > irende
raf > iraf
|
Bazen birinci hecenin son sesi olan
"r", ikinci hecenin ilk sesiyle yer değiştirmektedir.
kirpik > kiprik
perhiz > perhiz
|
kibrit > kirpit
derviş > devriş
|
Tezlik fiillerinde ve emir kiplerinin
sonlarındaki "r"ler genellikle okunmamaktadır.
geliver > gelive
okuyuver > okuyuve
|
gidiver > gidive
aliver > alive
|
Ayrıca çokluk eklerinin ve bazı
kelimelerin sonundaki "r"ler de çoğunlukla düşmektedir.
kapılar > gapıla
kitaplar > kitapla
|
bir milyon > bi milyon
sonra > sona
|
Hece içindeki "-r-" sesi
"-l-"ye dönüştüğü zamanlar da olmaktadır.
güreş > güleş
merhem > melhem
|
birader > bilader
rençber > leşber
|
"S" Sesi: Bazı
kelimelerin başında ve sonunda yer alan "s" sesi "z"ye
dönüşmektedir.
soba > zoba
herkes > herkez
|
sümbül> zümbül
nergis > nergiz
|
"S" ile başlayan bazı
kelimelerin başına sesli bir ses gelebilmektedir.
sıcak > ısıcak
"Ş" Sesi: Bazı
kelimelerdeki "ş" sesi katlanarak söylenmektedir. Bazen
"h"ye dönüşmektedir.
aşağı > aşşa
şu > hu
|
koşa koşa>goşşa goşşa
şimdi > hindi
|
"T" Sesi: Kelimelerin
başındaki "t" sesi yumuşayıp "d"ye dönüşmüştür. Kelime
ortasındaki "t"lerde bazen
"d" olmaktadır.
taş > daş
tatlı > datlı
|
tilki > dilki
tuz > duz
|
"U" Sesi: Kelimelerde
küçük ses uyumu gerektiği zaman "u" sesi "i"ye
dönüşmektedir.
karpuz> garpız
çabuk > çıbık
|
armut> armıt
kavun> gavın
|
Bazen hecelerdeki "u"lar
"o"ya dönüşmüştür.
yukarı > yokarı
|
usanmak> osanmak
|
"Ü" Sesi: Bazı kelime
ortasındaki dar sesli olan "ü" sesi, genişleyerek "ö"ye
dönüşmüştür.
güzel > gözel
büyük > böyük
|
üvey > övey
yürümek > yörümek
|
"V" Sesi: Bazı hece
içerisindeki "v" sesi "b" ve "ğ" sesine
dönüşmektedir.
esvap > esbap
|
oklava> oklağı >oklağa
|
"Y" Sesi: Kelime içinde
bazen düştüğü olmakla birlikte "z" sesine de dönüşmektedir.
"Y" sesi düştüğünde kendinden
evvel gelen sesli sesini uzatmıştır.
yılan > ilân
teyze > deze
|
söylemek > sölemek
koyuvermek>govermek
|
"Z" Sesi: Kelime içindeki
"z" sesi bazen "r" ve "y" seslerine
dönüşmektedir.
gözükmek > görükmek
|
uzlaşmak > uylaşmak
|
2. Bir kurala bağlanmayan kelimeler
de Isparta mahallî ağzında çokça kullanılmaktadır.
amca > emmi
haşhaş > haşgeş
patates > patike
domates>domatiz > domat
|
evlendirmek > evermek
Hüseyin > Üsen
kız > gı
patlıcan > badılcan
|
3. Çoğunlukla iki heceli
kelimelerde, ilk hece sessizle biter, ikinci hece de
"r, l" sessizle başlarsa,
araya öbür seslilere uygun bir ses eklendiği görülmektedir.
abla > abıla
katran > gatıran
|
inle > inile
müjde > mücüde
|
4. Isparta mahallî ağzında
sessizlerin yer değiştirmeleri çokça rastlanmaktadır.
tenha > tehna
kibrit > kirpit
|
derviş > devriş
karyola > gayrola
|
80-100 sene önceki Isparta mahalli
ağzının özelliklerini ortaya koyabilmek için Av. Güngör Çakmakçı tarafından
1951 yılında kaleme alınan bir mektup örneği şöyledir. Mektup iki gencin
karşılıklı sevgilerini anlatmaktadır:
Tāşircilerin Tāfik’ten Ag Gız Aba’nın
Zıddığa
Gızım Zıddık;
Öteygün abamın çelibasıyla bi çit bostan
yollevediydim eletivemedi mi?
Gireği gün enüzün önünden hem de
gırevetli, yeni urbalı gontıralı geçeken sen ebdaslıktan bakıyodun. Ben yeni
sakoma bakıyo deye hıyalladım. Yanına it tünmüş de emedaniye bengildemiş gibi
neye fıyıvedin? Yarını yemezdik en gücü de mi? Sinnenip de nōlcek? Saklambeş
mi oyneyoz? Musandırada gavun saklanır gigi saklanıp durcek değilsin
ya. Engücü bi gısmetin çıkcek. Amma yat, amma biliş. Bigalgı iki
galgı necibosa seni bırıne vercekler.
Aras gün gâvede bi tevatür duydum. Seni
gôya emekli başçavuş Gavuz Āmada vēceklerimiş. Dinine imanına bana vēdiğin
sözlē noluyo gı! Gocaya mı vācen bubaya mı? Bullirıprık gibi ben genci gözeli
duruyokana elin ehdiyar, bol donlu, tabbak mesli herifini netcēn? Mayışı
varımış, vāriyetliymiş, yevmiye gün nevaleyi düzdümüydü iki hammal ense
kökünden ter akalaktan bi halla daşırmış... ole ofarttıklarına bakma sen.
Mayışı vā deye obban gaşlı, şalvar ağızlı cavır halan gandırıyo seni.. Mayış
olup nolcek gı? Mayış seni ısıtcek mi? Pangınotları torbaya gat, goynuna al,
zabaha gadā yat, ne gıymatı vā?
Bunnarın hepsi de gavuz gapcık evünsüz
mesmursuz laf.. Hem sen gızım gocaya mı vācen bubaya mı? Ben gencim, gözelim
o dibek garınlı, aydeş bacaklı ehdiyara varıp da netcen de.. Üskesallah vāman
de.. Elin galbır gulaklı hırsız kedi enseli herifi kimi isdettirise
isdettirsin. Daha garısı öleli gırkı bile çıkmadı. Utanmeyo mu bu herif.. Gar
mı yok buz mu yok? Garı mı yok gız mı yok? Bırak başka gapının şaggarağını
çalsın. Hem vārıyet olup nōlcek gı? Göğnüme sam esekene keseme lodos esmiş
nēneyen de.
Merkebin gocamışı ne işe yarā? Haddini
bilmez bi de teze yonca arā.. Bu yaşdaki goca neyime de.. Ver eline bastonu
oturup beklesin bostanı.. Başga ne işe yarēcek?
Habarı duydum tōbōsun anıt benit oldum.
Cenevim ambaklanmış cövüz gibi şagga şagga oldu. Tōbōsun bu dertleri senin
yüzünden edindim. Yağırnımdam ārı bi yel dikiliyo üskesallah çıkmēyo. Eğerne
bi de o aydeş bacaklı, davul garınlı herife seni vēsinle tōbōsun dirlik
vēmen, yeri göğü yırtarın. Hem bana vēdiğin sözlē nōluyo gı? Ben eğlencelik
leplep miyim ki çiğneyip geşcen?.. Hem zaten sen o buban yaşındaki ehtiyarla
üskesallah ōnmazsın. Hani gönül dēyo bi naşırfa suya bi dutam gırcı şeker at,
yuduvē gurtul bu dertten. Tōbōsun şığşırım rahmetde yalınayak, göğneksiz
tingildesem cenevimin alavı üskesallah söyünmēcek. Doydum, osandım gāri bu
habarlardan.. Bi bana bak fişne fidanı gibi bi de o dibek garınlı ehdiyara..
Gözün de mi görmeyo gı. Gara perde mi endi yoğusam? Hem ben ona goca mı dēcen
buba mı de? Sav get başından dilini eşşek arıları mı soktu? Aşır gapından
getsin.
Bak gine paşa göynün bilir amma bin
yattan bi biliş eyidir. Bilmediğin yola girme daklaşır düşēsin gızım.
Bilmediğin aşı yeme davul olur şişêsin. Helamma gine paşa gönün bilir.
Dediklerimi gulağına eyi gat. Gorkak davşan gibi düşünme gönül senin gönlün..
Kestir at İki satır bana yazmaya da mı elin ermēyo.. Beni maraktan gurtar.
Gireği gün bi kayide ona varmēceni, beni sevdiğini yaz, bizim öte ganbır
gapının mıhına eyyatlı dakleşdiri, usullam fıya gidêsin âşam âşam, şavk
vurmaddan gari heş kimse hıyallamaz. Hepesker seni dikizleyo değil ya..
Şaşkın şaşkın suratını asma düz yol varıkana çamıra basma deye nefes
tüketiyoz burda. Şunu eyıce gafāna gat, parayla dirlik alamazsın, benden
gözelini de bulamazsın. Paraya gandım sonunda yandım deme sakın. Bi bana bak ince
baston gibi, bi ona bak geşmiş bostan gibi.. Tōbōsun seni düşünüyom. Yedi
mehelle ol. Çeyizin yaylı arabalā doldursun. Hammalla bi halla galdırsın. Eyi
düşün gararı vercek sensin, rabbıye emanet ol. Kestâne kebap acele cuvap...
Tāşircilerin Tāfik
Zıddıgdan Tāfiğe
Tāfik; metdubunu Ginner bazarı günü
aldım. Bi daha abāת çelibāsıyla bostan felen yollama. Anam, halam
hele akanam yüzüme bi hoş bakdılā.. Accık bi şeylē hıyallā gibi oldulā.
Dertlerim vā dağlā gibi, velâkin
söyleyemen ellē gibi. Sen bi tek Gavuz Āmat isdediyo bellemişsin, onu diline
doleyon. Ermiş ekin, bişmesi yakın. Ben mayışı vā deye ehdiyar herife filen
eh demen. Bi o yok ku... Akanam “Gızım gızım gız gişi, gızıma geliyo yüz
gişi” deyo. Beni Topak Hâfız da isdediyō. HA’sı getmiş VIZ’ı gāmış. Ne eden
ben onları felen? Davulcunun Kel Üsēne de istemeye geldilē. Anam gapıdan
çevirdi. Goca bulamadık ıra gırnav gırnav edenlēden mi sandın beni sen len?
Yüsek bacalā, zengin gocalā felen isdemeyon ben. Yüz olcēne elli ōsun, ağzı
yüzü belli ōsun.
Sarı samanın altından suyu salıyon, sōna
heş o değillikten duruyon. Altı ogga bekmez, yerinden gakmaz gibi lafları
sıralamasını biliyon da sen gendini gantarda dartmeyon mu? Dilin bideci
küreği gibi... Gıynaşık helāvetsiz gonuşma. Gidişikli gibi laf etmeyi sevmen
ben.
Yok fişne fidanı gibiymişsin, incecik
baston gibiymişsin de, senden iyisini bulamazmışın da.. Zort zort atıyon.
Öyüne öyüne ötürme, gendin baş tahtaya oturma.. Gubarlana gubarlana gabından
daşcen.. Sen öylesin böylesin de, biz çift garınlı gabak mıyız, köken
buruşuğu muyuz, yonusam kenef ıprığı mıyız len? Ak anam beni “Şefdeli çiçeği
gibi ak pembe gızım. Gızımı beyle paşalā istesin, her gün pirzolayıla
beslesin. Gızım ak bullir gibidir, gara üzüm yedi mi ümüğünden geçekene
görünür” deye sevēdi. Sen ne zannediyon? Hurda daha ilk meddabı bitireli haç
sene oldu? Başım bacadan çıkmadı. Etin gantar dutākana, ellē yüzüne bakakana
eh de demişle. Helamma benim daha yaşım kaç? Saçımın teline müşderi gırk
dene. Zengin değiliz amma gendimize göre tenceresinde bişirip gapağında
yēyoz. Beni bişirdiği yenmez, yüdüğü geyilmez, yedi dağın otunu yemiş, yediği
tepit, geydiği gaput gızlâdan mı sandın? Yaladım doyamadım, yamadım geyemedim
dēcek hālim yok hamdōsun. Elindeki yarım hamırsız, netdiğin bellem belirsiz
senin. O gadā da gubarlanma. Ağzına bakan, zabahına bayram olcek zannetcek.
Elibağlı duvara çıkılmaz. Kesersiz çivi çakılmaz. Nefesin varsa zurna
çalāsın. Sen heç gendini düşünmēyon. Zoy zoy geziyon. Gazanır köşeye gorsun,
on olur, heç olmazsa yarın sırtına don olur. Saçına ilimon sıkıp daramayı
biliyon da gendine iş aramayı niden bilmēyoň? Gız istemeye geldiğinizde
“Oğlun ne iş ediyo?” deye bizimkilē sorāsa anan: “Arık başında iki dene guzu
güdüyō” mu dēcek? Yağını bulgurunu hazırlamadan aş bişirmeye durulur mu? Yüz
direm zērē ile baş değmene çıkılmaz. Gapıma çift atlı payton isterin demeyom
amma “gır eşşekde paldım, ben seni aldım“ demeyle guru lafıla bitiyō mu?
Varlık olmadan dirlik nasıl olcek? Yarın çalı çırpı bulup ocağı yakdık
deyelim. Tencereye barmağımızı mı goyup yēcez? Kebapcı kedisi gibi elden
günden mi geçincēz? Öyle gazandığını bezendiğine yetiremeyenlerden
değilindir, eteğimin altında etem yok hamdôsun. Amma geçincemeni bulmadan, bi
kesere sap olmadan, denizdeki balığa duz sürtmenin âlemi yok. Parayla dirlik
alamazsın, benden gözelini bulamazsın dêyon boyuna.. Sen de benden gözelini
bulamazsın, helamma ne fayda iki çılbak ancak hamamda yakışır. Göğnün
gırılmasın, benim gusuruma bakma. Doğrusunu söyleyon ben. Yoktan yonga
gopmēyō. Sen yoluna ben yoluma... Hazırlā hızırlā yoldeşin ōsun. Daha nelē
çıkā garşına. Bekleyen beklemesine amma nereye gadā... Doğruyu söleyen hora
geçmez imiş. Ōle ilimon yalamış gibi yüzünü buruşturma.. Beni sōna annāsın...
Gusura bakma. Dēcēğim bu gadā.. Allah seni de beni de eyilere düşürsün.
Rabbime amanet
ol. Ag
Gız Abanın Zıddık
|