27 Kasım 2014 Perşembe

Kar Rotaları Trekking Parkurları-1




Saklıkent, Antalya- Aladağlar, Niğde- Kızlar Sivrisi, Antalya -Bolkar Dağları, Niğde-Geyik Bayırı, Antalya-Kapadokya, Nevşehir-Kılıçkaya, Sakarya-Levent Kanyonu, Malatya-Davraz Dağı, Isparta-Arapgir, Malatya-Dedegöl Dağları, Isparta-Bozdağ, İzmirUludağ, Bursa            -VanGölüve Çevresi, Bitlis-VanCehennem Şelaleri, Kırklareli-Süphan, Bitlis-Ağrı-İstanbul'da Kış Macerası-Nemrut Bitlis-Kartepe,Kocaeli   -Ağrı Dağı, Ağrı-Yuvacık, Kocaeli        -Çıldır Gölü, Ardahan-Sülüklü Göl, Bolu-Palandöken, Erzurum-Kartalkaya, Bolu -Zigana, Gümüşhane-Abant Gölü, Bolu-Ayder Yaylası, Rize-Yedigöller, Bolu-Güngörmez Dağı, Artvin-Nallıhan, Ankara -Yaylalar Köyü, Artvin-Erciyes, Kayseri-Kaçkar Dağı Tırmanışı, Artvin-Rize-Er.
Saklıkent, Antalya
Öyle bir il düşünün ki, aynı gün hem kış kampı, hem kayak yaptıktan sonra denize de girebiliyorsunuz. Antalya böyle bir yer; farklı mevsimlere ait maceraların yaşanabileceği bir il. Sabah erkenden karlar arasındaki çadırınızda uyanıp güzel bir kahvaltının ardından kayak yapmaya başlayabilir, akşama doğru da Akdeniz sahillerinin keyfini çıkarabilirsiniz. Ona bu özelliği veren ise Saklıkent Kayak Merkezi. Antalya gibi ilk anda denizin akla geldiği bir tatil yöresinde Saklıkent Kayak Merkezi, özellikle kış aylarında önemli macera parkurları barındırıyor. Antalya il merkezine 45 kilometre uzaklıktaki kayak merkezi 2 bin 547 metre rakımlı Bakırtepe’nin eteklerinde.
Dağda aralık başından nisan sonuna kadar kayak yapma olanağı var. Kar kalınlığı 1-2.5 metre arasında olabiliyor; yükseklerde daha da artıyor. Kayak merkezinde bir adet 1400 metre uzunluğunda telesiyej, iki teleski, bir baby lift ve bir adet de snowtubing pisti var. Ayrıca kayak öğrenmek isteyenler için bir de okul bulunuyor. Buradaki olanaklardan yararlanarak kayak ve snowboard yapabileceğiniz gibi Bakırtepe’nin eteklerine, hatta zirvesine kadar tur kayağı ile de gidebilirsiniz. Saklıkent Kayak Merkezi ve civarında yapacağınız kayak etkinlikleri için otel ve pansiyonlarda konaklayabilirsiniz. Kış kampçılığı için de oldukça fazla seçenek var. Kayak merkezine yakın yerlerde veya daha yükseklerdeki düzlüklerde kamp kurabilirsiniz. Çadırınızı, kayak yapanları engelleyecek şekilde kurmamaya özen gösterin. Gerek çadırda gerekse otellerde konaklayarak günübirlik kış yürüyüşleri yapabilirsiniz. Bu yürüyüşler tesislerin etrafında veya liftleri yukarı doğru takip ederek yapılabilir. aklıkent için en zorlu kış macerası, Bakırtepe zirvesine yapılan tırmanış olarak kabul edilebilir. Dağ belki çok yüksek değil ama özellikle kış koşullarında oldukça zorlayan parkurlara sahip. TÜBİTAK’a ait gözlemevi de bulunan Bakırtepe’nin Saklıkent’e bakan kuzey tarafı oldukça sarp ve kayalık. Kayak merkezinden görünen kayalıkların arkasındaki ilk zirveye “Manzara Zirvesi” de deniliyor. Kış yürüyüşü yapanların da son durağı bu zirve. Ana doruk, bu noktanın güneyindeki sırt sisteminin en sonunda yer alıyor. Kış tırmanışı için uygun ekipman ve donanım olması şart. Bakırtepe kış aylarında oldukça zorlu bir parkur haline geliyor ama yine de tırmanışı oldukça zevkli. Bir zirve defteri de bulunuyor. Dağın tüm etkinlikler için en büyük avantajı, manzara zirvesinin her yerden rahatlıkla görülmesi. Bu noktaya kadar gerek kayak, gerekse diğer doğa sporlarını yapanları aşağıdan izlemek mümkün. Bu da dağı oldukça güvenilir yapıyor.
Kızlar Sivrisi, Antalya

Kızlar Sivrisi, Beydağları’nın en yüksek zirvesi.
Beydağları’nın Doruğu

Kızlar Sivrisi, 3 bin 86 metre ile Batı Toroslar içinde yer alan Beydağları’nın en yüksek zirvesi. Kış tırmanışı, kış kampçılığı, doğa yürüyüşleri ve tur kayağı etkinlikleri için oldukça uygun. Kızlar Sivrisi’nin yüksekliği Türkiye’deki diğer dağlarla karşılaştırıldığında çok fazla bulunmayabilir ama tırmanışın deniz seviyesinden başladığı düşünülürse hiç de az olmadığı görülür. Örneğin Ağrı Dağı’na tırmanış için ana kamp 3 bin 200 metredir. Yani zirveye kadar iki günde 1937 metrelik bir irtifa kazanılıyor. Oysa Kızlar Sivrisi tırmanışı için Antalya’dan yola çıkanlar iki günde neredeyse 3100 metrelik bir tırmanış yapıyor. Kızlar Sivrisi, Beydağları Sahil Milli Parkı içinde, bu yüzden burada bir etkinlik düzenlemeden önce mutlaka Elmalı ilçesinde bulunan Sedir Araştırma Şefliği’nden izin almak gerekiyor. İzin konusunda çok fazla pürüz çıkmıyor.
örede kış kampı kurmak için en ideal yer Çamkuyu Yaylası. Buraya ulaşmak için Elmalı-Finike minibüsleri kullanılıyor. Yol yaklaşık 14 kilometre. Yazın taksiye binilebilir ama kışın minibüse binmek daha mantıklı. Çamkuyu Yaylası’nda sadece kış kampçılığı deneyimi yaşanabilir; çevredeki vadilerde doğa yürüyüşleri ve tur kayağı etkinlikleri de yapılabilir. Yaylada kamp kurmadan bungalovlarda kalarak da kış etkinlikleri yapmak mümkün. Tur kayağı için günübirlik yürüyüşler yapılabileceği gibi birkaç günlük kamplı ve daha zorlu tur kayağı geçişleri de yapılabilir. Tur kayağı ile 4-5 günde Saklıkent’e ulaşan dağ geçişi etkinliği, Kızlar Sivrisi zirvesine çıkmaktan çok daha zor. Toroslar Doğa Sporları Kulübü’nün (TODOSK) Elmalı’ya bağlı Küçüksöyle köyü İkizce Kuyular mevkiinde, 1950 metre yükseklikte bulunan dağ evinde konaklayarak da kış etkinlikleri yapmak mümkün. Kızlar Sivrisi’nde kış tırmanışı için birkaç farklı rota olmasına rağmen en uygunu Antalya- Elmalı yolu üzerindeki Çamçukuru Vadisi rotası. Bu rota yaz aylarında kondisyonu olan herkesin rahatlıkla çıkabileceği bir rota. Ancak kışın dağdaki koşullar tümüyle değiştiği için oldukça zorlu bir rotaya da dönüşebiliyor. Sabah erkenden yayladan yola çıktıktan sonra bir süre sedir ağaçlarıyla kaplı ormanda yürünüyor. Orman bittiğinde zirve bir dondurma külahı gibi çıkacak karşınıza. Buradan itibaren yavaş yavaş yükselerek sağdaki sırta doğru ilerleniyor. Bu etap orman etabından farklı olarak oldukça yıpratıcı. Kış aylarında zemin karla kaplı olduğu için yürümek zor. Özellikle hava yumuşadıkça batmaya başlayacaksınız. Ayrıca çığ riskini de hesaba katmak gerekiyor. Bu yüzden gidilecek herhangi bir rota zirveye ulaşıyor. Gerek yaz gerekse kış aylarında zirvedeki muhteşem manzara tüm yorgunlukları unutturuyor. KONAKLAMA
Tırmanış için dağa gidenler genellikle kamp kuruyor. TODOSK’un yapım aşamasında olan dağ evi de tırmanışçılara açık.TODOSK     242-243 85 10
Beydağları Milli Park Müdürlüğü             242-814 15 07
Geyik Bayırı, Antalya

Geyikbayırı’nı oluşturan basamaklar, düşey tektonik hareketler sonucunda meydana geldi.
TırmanışBahçesi
Geyikbayırı, Antalya il sınırları içinde yer alan bir kaya tırmanış bahçesi. İl merkezinin yanı başında bulunan bu kayalıklar, Türkiye’nin en büyük tırmanış bahçesi olma özelliğini de taşıyor. Her yıl dünyanın farklı ülkelerinden yüzlerce kişi buraya tırmanmaya geliyor. Bu ziyaretler bölgenin dünya ölçeğinde de haklı bir ün edinmesine neden olmuş. Geyikbayırı’ndaki birkaç bölgede 30’dan fazla sektörde 500’den fazla, farklı zorluk derecesi ve eğimlere sahip tırmanma rotası var. İlk kez 2000 yılında Öztürk Kayıkçı’nın rota açmasıyla tanınmaya başlayan Geyikbayırı hem sportif, hem de geleneksel tırmanışlar için bir cennet. Tırmanma alanına tepeden bir yerden bakıldığında Toros Dağları’nı oluşturan büyük tektonik etkinlikler etkisi net olarak gözüküyor. Zaten bu tırmanma bahçesi de bu tektonik etkinlikler sonucunda meydana gelen düşey hareketlerle oluşmuş. Bu düşey faylar sonucunda oluşan kaya duvarlarının uzunluğu yaklaşık 4 kilometre civarında. Yükseklik ise 10-40 metre arasında değişiyor. Kaya yapısı çoğunlukla kireçtaşı ama yer yer konglomera da görülüyor. Kireçtaşları oldukça sağlam ama konglomeralara tırmanırken kayacı oluşturan çakılların çıkma ihtimaline karşı dikkat etmek şart. Geyikbayırı köyü buradaki en önemli lojistik merkez. Tırmanma bölgesinde kamp yapmaya izin verilmiyor. Bu nedenle köydeki küçük özel evlerde ücret karşılığı kalabilir veya çadır kurabilirsiniz. Yaz aylarında Antalya’nın boğucu sıcağında serinlemek için bir kaçış noktası olan Geyikbayırı, kış aylarında kar olmamasına rağmen epey soğuk.
Geyik Bayırı, Antalya
Hemen karşısındaki Geyik Sivrisi zirvesindeki karların soğuğu aşağılara kadar vuruyor. Bu nedenle kışın tırmanmaya gidenlerin çok sıkı giyinmesi gerek. Tırmanış sırasında sürekli sıcak kaldığınız için sorun olmuyor ama tırmanmadığınız sürelerde üşümemek için giyinmek şart. Geyikbayırı köyü son yıllarda dışarıdan gelerek buraya yerleşen tırmanıcıların yeni sığınağı da oldu. Buraya yerleşenler butik konaklama tesisi hizmeti de veriyor. Burada tırmanış yapmaktan artakalan zamanlarınızda Geyikbayırı Mağarası’na, Geyik Sivrisi civarına ve köyün biraz üstünde bulunan harabelere yürüyüşler yapabilirsiniz. Geyikbayırı Mağarası çoğunlukla kuru. Toplam uzunluğu 120 metre olan mağara köy merkezine çok yakın. Kalabalık gruplar için Antalya’ya 26 kilometre uzaklıktaki köye ulaşmanın en mantıklı çözümü minibüs tutmak. Belediye otobüslerinin de köye belli saatlerde seferleri var. Kaya tırmanışı bilin veya bilmeyin, Geyikbayırı’na gittiğinizde mutlaka yardımcı olacak birilerini bulacaksınız.
Kılıçkaya, Sakarya
Sakarya’nın Taraklı ilçesine bağlı Doğancıl köyü ve civarı kışın önemli yürüyüş parkurlarını barındırıyor.
Yakındaki Kış
Kılıçkaya Tepesi, Sakarya’nın Taraklı ilçesi sınırları içinde kalan Doğancıl köyü yakınlarında. Bu yöre kış etkinlikleri için elverişli; oldukça fazla kar alıyor. Kış yürüyüşleri, kış kampçılığı ve dağcılık yapılabilir.  Kapıorman Dağları’nın eteklerinde yer alan tepe 1500 metre rakımlı.
Doğancıl köyüne Geyve-Taraklı arasındaki Kazkıran Geçidi’nden geçilerek gidiliyor. Araçtan iner inmez parkura girebilirsiniz. Köyden hemen sonra başlayan patikayı takiben orman içinden küçük bir yaylaya,  oradan da yine patika izlenerek “Kayaüstü” denen yere varabilir ve buradan güzel kış manzaraları seyredebilirsiniz. Zamanınız varsa civarda kış kampı da yapabilirsiniz.  Ya da yayladan Kılıçkaya Tepesi’nin etrafını dolaşarak orman içinden tekrar köye ulaşabilirsiniz.  Farklı güzellikleri barındıran bu bölgedeki köylerin sakinleri de çok konuksever. Köyün içinden yürüyeceğiniz için mutlaka birileri davet edecektir. Özellikle kış yürüyüşlerinde dönüşte epey bir ıslanılacağı için bu davetlere uymayı dönüşe bırakabilirsiniz. 
Kılıçkaya, Sakarya
Bölgenin en güzel zamanı sonbahar ama kışın da sonbaharı aratmayacak güzellikte manzaralar gözlenebiliyor.  Doğancıl köyünden başlayan ve Kılıçkaya’ya giden iki patika var. Her iki patikada da kışın beyaz bir örtü egemen. Kılıçkaya ile Doğancıl köyü arasındaki ormanda, ana patikadan yürüyerek Kılıçkaya’nın eteklerine kadar daha az zamanda yürüyebilirsiniz. Ama kar yağmasına rağmen yaprakların henüz sonbahar etkisi altında olduğu dönemlerde, orman içindeki küçük patikalarda yaşayacağınız minik kaybolmalar, kışın etkisini fazlasıyla yaşama şansı bulmanıza neden olabilir. Sözünü ettiğimiz orman, içinde insanların gerçekten kaybolacağı kadar büyük değil. Kılıçkaya civarı kışın oldukça soğuktur. Hele bir de Kılıçkaya’ya tırmanmayı düşünüyorsanız etkinliğinizi daha ciddiye almanız gerekir. Yüksekliği 1500 metre olsa da Kılıçkaya’ya kışın çıkmayı düşünenlerin yeterli donanıma sahip olmaması ciddi sorunlar doğurabilir.  Kar yürüyüşünde kaliteli malzeme kullanmazsanız ıslanabilirsiniz. Eğer yedek giysiniz yoksa hipotermiye yakalanma olasılığınız çok fazla. Bu nedenle yanınıza kış giysileri almanızda fayda var. Ayrıca termosunuzda taşıdığınız suyun soğuk olmamasına dikkat etmek gerekir. Mutlaka suyunuz sıcak olmalı. Kılıçkaya’da zorlu ama keyifli bir kış etkinliği yaşamak yapmak için çok uygun bir yer. Yapacağınız tek şey sabah erken kalkarak bir kaç saat içinde bu büyülü ortama ayak basmak olacak.
 KONAKLAMA
AbdiİpekçiKonağı532-2331681
ÇakırlarKonağıveİpekyoluMotel264-4912803
Hanımeli Konağı              532-317 47 70
Kadirler Konağı                533-431 76 77

Davraz Dağı, Isparta

Yüksekliği 2 bin 637 metre olan Davraz Dağı, doğal değerleri ve gelişmiş teknik altyapısıyla kış sporları için cazip bir adres.
Heyecanın Adresi
Akdeniz Bölgesi’nin önemli dağlarından Davraz, heyecan arayanlar için önemli bir adres. Yüksekliği 2 bin 637 metre olan dağ hem doğa aktiviteleri, hem de kayak için bir cazibe merkezi. Davraz Dağı’nda çığ riskinin yok denecek kadar az olması da burayı kış macera sporları için çekici hale getiriyor. Kayak tesisleri dağın yamaçlarında, 1700 metre civarında kurulmuş. Buradaki tesislerde konaklayarak kış yürüyüşleri, kayak ve tur kayağı yapabilirsiniz. Göller yöresinde Eğirdir ve Kovada gölleri arasında kalan bu görkemli dağda etkinlik yapanlar Eğirdir Gölü’nün nefes kesen manzaralarını izleme şansını da elde ediyor. Davraz Dağı’ndaki kayak merkezi Türkiye’nin önde gelen merkezleri kadar tanınmıyor ama özellikle mekanik tesisleri yurtdışındakileri aratmayacak kadar iyi. Dağın yüksekliğine göre pist uzunlukları da gayet iyi. Hemen hemen her seviyeden kayakçıya hitap eden ve uzunlukları 1.5-4 km. arasında değişen dokuz adet pist bulunuyor. Pistlerin en uzunu 1211 metre. Kayak merkezinde iki adet telesiyej, bir adet teleski ve iki adet de baby lift bulunuyor. Kayak merkezinde 1211 metre uzunluğundaki telesiyej, saatte 1000 kişi taşıma kapasitesine sahip. Davraz Kayak Merkezi’ndeki otellerin toplam yatak kapasitesi yaklaşık 500. Tesislere gelenler buradan kayak kiralayabiliyor. Hiç kayak deneyimi olmayanlar için merkezde eğitim de veriliyor.

Tur kayağı, kış yürüyüşü, kış tırmanışı ve kış kampçılık eğitimi için de kış aylarında yüzlere kişi Davraz Dağı’nı ziyaret ediyor. Kış kampı için kayak tesislerinin bulunduğu 1600-1700 metre civarı uygun. Buradaki otellerin arka taraflarındaki düzlükler kamp kurmak için oldukça elverişli. Bu civarda kamp kurmanın lojistik faydaları da var. Ancak kayak tesisleri civarını tercih etmeyenler, eğer ekipmanları iyi ise daha yüksek rakımlarda kamp kurarak kışın etkisini daha çok hissetme şansı yakalayabilir. Zirve kayalıklarının biraz altındaki düzlükler kış tırmanışı ve kış kampçılığı yapacaklar için en ideal seçenek. Karın en yoğun olduğu aylar ocak, şubat ve mart. Bu dönemde kar kalınlığı 1 metre civarında oluyor. Marttan sonra kayak için kar azalsa bile kış yürüyüşleri veya kış tırmanışları için dağın yüksek kesimleri nisan ortasına kadar karlı kalabiliyor. Kayak tesislerinin bulunduğu bölgeden orta karar bir yürüyüşle zirveye gidiş dönüş yedi, sekiz saat sürüyor. Isparta’dan, Burdur’dan, hatta Antalya’dan sabah erkenden yola çıkılıp kar yürüyüşleri yapılarak geri dönülebilir. Davraz Dağı, Akdeniz Bölgesi’nde kış macerası heyecanı yaşamak isteyenler için bir şans. Bu şansı değerlendirmek için yapılacak tek şey dağı ziyaret etmek. KONAKLAMA
Sirene Davraz   246-267 20 40
Isperia Davraz   246-267 20 20
SDÜ DAVRAZ     246-267 20 44

Dedegöl Dağları, Isparta

Macera Cenneti
Dedegöl Dağları, Beyşehir ve Eğirdir gölleri arasında kalan bir macera cenneti adeta. Isparta’nın Yenişarbademli ve Aksu ilçelerinde uzanan bu dağlar Türkiye’nin çok fazla bilinmeyen doğal değerleri arasında. Yüksekliği 2 bin 998 metre olan bu dağlarda kış dağcılığı, kış kampçılığı ve doğa yürüyüşleri yapabilirsiniz.
Dağın iki ana yaklaşma rotası var. Biri kuzeydeki Yenişarbademli’ye bağlı Melikler Yaylası. Yayla 1750 metre yüksekliğe sahip. Bir ormanın kenarında bulunan yayladan Dedegöl Dağları’nın manzarası nefes kesici.  Kış kampı ve tırmanış için en uygun rota burası. Aksu tarafı ise kışın ulaşılması daha zor bir bölge. Yayladan sabah erken yola çıkıldığında kuzey sırtına doğru ilerlenerek sırt üzerinden altı-sekiz saatlik bir süre içinde bu zirveye ulaşılıyor. Rota, kampın tam karşısına gelen büyük kütlenin solunda kalan sırttan devam ediyor. Tırmanışın teknik bir zorluğu olmamasına rağmen kış aylarında oldukça yıpratıcı olduğunu söylemek gerekiyor. Hava güzelse zirveden Eğirdir ve Beyşehir göllerinin doyumsuz manzaralarını izleyebilirsiniz.  Bu rotadan Dedegöl Dağları’na çıktıktan sonra yaklaşık 15 kilometrelik uzunluğu ile Türkiye’nin en uzun mağarası olan Pınargözü’nü de ziyaret edebilirsiniz. Mağara, Yenişarbademli merkeze 8 kilometre mesafede. Dağın etrafında tur kayağı ile birkaç gün sürecek büyük bir etkinlik de gerçekleştirilebilir. Dağın iki ana yaklaşma rotası var. Biri kuzeydeki Yenişarbademli’ye bağlı Melikler Yaylası. Yayla 1750 metre yüksekliğe sahip. Bir ormanın kenarında bulunan yayladan Dedegöl Dağları’nın manzarası nefes kesici.  Kış kampı ve tırmanış için en uygun rota burası. Aksu tarafı ise kışın ulaşılması daha zor bir bölge. Yayladan sabah erken yola çıkıldığında kuzey sırtına doğru ilerlenerek sırt üzerinden altı-sekiz saatlik bir süre içinde bu zirveye ulaşılıyor. Rota, kampın tam karşısına gelen büyük kütlenin solunda kalan sırttan devam ediyor. Tırmanışın teknik bir zorluğu olmamasına rağmen kış aylarında oldukça yıpratıcı olduğunu söylemek gerekiyor. Hava güzelse zirveden Eğirdir ve Beyşehir göllerinin doyumsuz manzaralarını izleyebilirsiniz.  Bu rotadan Dedegöl Dağları’na çıktıktan sonra yaklaşık 15 kilometrelik uzunluğu ile Türkiye’nin en uzun mağarası olan Pınargözü’nü de ziyaret edebilirsiniz. Mağara, Yenişarbademli merkeze 8 kilometre mesafede. Dağın etrafında tur kayağı ile birkaç gün sürecek büyük bir etkinlik de gerçekleştirilebilir. Güney tarafında ise Dedegöl Dağları’nın heyecan verici başka bir özelliği ortaya çıkıyor. Yüksekliği 100 ile 800 metre arasında değişen duvarlar bir anda insana Alpler’i çağrıştırıyor. Isparta’dan yola çıkıp Eğirdir Gölü’nün huzur veren kıyılarından geçerek Aksu ilçesine varacaksınız. Aksudan sonra yaklaşık 800 metre uzunluğundaki Zindan Mağarası’nı ziyaret edebilir, mağaranın hemen yanındaki kalıntıları gezebilirsiniz. Yol Aksu’dan sonra yavaş yavaş yükselmeye başlayacak. Eldere köyüne kadar devam eden yol kış aylarında bazen sorun yaratabiliyor. Yol aslında Kuzukulağı Yaylası’na kadar gidiyor ama yazın bile çok bozuk olan yolun karlı bir havada geçilmesi olanaksız. Eldere’den sonra yaklaşık 2 saatlik bir kış yürüyüşüne hazır olmak gerek. Kampınızı kuracağınız Kuzukulağı Yaylası muhteşem bir manzaraya sahip. Yaz aylarında kamp yapan ve iyi malzemeleri olmayan kampçıların bile gece üşüdüğü bu dağlarda, kış için oldukça iyi kamp malzemeleri şart. Kışın buradaki kaya duvarlarında sportif tırmanış yapmak için oldukça iyi malzemeye gereksinim var. Bu nedenle burada kaya tırmanmak yerine, civardaki yaylalara tur kayağı ile gitmek veya kısa doğa yürüyüşleri yapmak daha akılcı olur. Buradaki asıl manzara, yaz kış akşamüzeri güneş batmadan önce kızıla boyanan Dedegöl Dağları’nın olağanüstü görüntüsü. Sırf bunu hafızalara kazımak için bile bu yöreye gitmeye değer. KONAKLAMA
Melikler Yaylası ve Kuzukulağı Yaylası  kamp kurmaya elverişli.
Aksu Belediyesi              242- 426 3049
www.aksu.bel.tr
Uludağ, Bursa

Uludağ, kışın zorlu koşullarında doğa yürüyüşü yapmak için ideal.
Şöhretli Kış
Marmara Bölgesi’nin bu dünyaca ünlü dağı, Türkiye’nin en önemli kayak merkezi. Her yıl on binlerce kişi 2 bin 543 metre rakımlı Uludağ’a kayak yapmaya geliyor. Dağda yer yer üç metreyi bulan karla boğuşarak doğa yürüyüşleri, tur kayağı, kampçılık yapanların sayısı da her geçen yıl artıyor. Uludağ kış dağcılığı için oldukça zorlu koşullara sahip. Daha yüksek dağlara tırmanış yapmak isteyenler için bulunmaz bir antrenman alanı.
Kayak ilk planda geldiği için dağda birçok büyük otel bulunuyor. En kolaydan en zora birçok parkura sahip onlarca pist toplam 20 kilometre civarında uzunluğa sahip. Kışın kar kalınlığının yer yer Uludağ’da sekiz telesiyej ve yedi teleski bulunuyor. Dağda otellerde kalarak kayak, tur kayağı veya küçük doğa yürüyüşleri yapmak mümkün. Tur kayağı ile Kuşaklıkaya’ya kadar yürünerek buradan otellere kadar kayakla inilebilir.

Karda yürümek veya kamp yapmak isteyenlerin de yoğun olarak ziyaret ettiği bir yer Uludağ. Daha zor etkinlikler için ise dağın daha yüksek kesimlerine ulaşmak şart. Bunun için de kamp yüküyle bazen saatlerce yürümek gerekebiliyor. Kış aylarında kar kalınlığı yer yer 3 metreyi buluyor. Bu özelliği, bol karda yürüyüş yapmak isteyenler için dağı daha da ilgi çekici hale getiriyor. Ancak bol karda, daha doğrusu bazen göğüs hizasına kadar çıkan karda yürüyüş yapmamış olanların çok fazla şanslarını zorlamamaları lazım. Çünkü oldukça yorucu ve ağır bir yürüyüş. Bursa civarında oturan ve daha önce doğa yürüyüşü yapmış olanlara tavsiye edeceğim bir rota, volfram madeni rotası. Madenin bulunduğu düzlük kış kampı için de ideal. Kış tırmanışı yapanların da bu civarda kamp kurması, tırmanma şansını artırabilir. Uludağ oteller bölgesinden sonra volfram madenine giden yol kışın kar yüzünden kapanıyor ve yer yer 2 metreden fazla karla kaplanıyor. Bu karda bata çıka yürümek insanı çok yıpratıyor. Volfram tesislerine kadar ulaşamasanız bile birkaç saatlik yürüyüş sonrasında karda kurulacak bir çadırda geçirilen bir gece, inanılmaz bir macera yaşamanıza neden olacak. Uludağ kış tırmanışının teknik bir zorluğu yok. Madenin arkasındaki yamaçtan zirve düzlüğüne çıkılıyor, oradan da yürünerek zirveye gidiliyor. azın 3 saat süren bu etkinliğin süresi kışın 10-15 saate kadar çıkabilir. Uludağ kış tırmanışının zorluğu, dağın aniden değişen hava durumundan kaynaklanıyor. Çok deneyimli dağcılar bile ani hava değişimi ve sis yüzünden dağda kaybolma riski yaşayabilir. Bu nedenle Uludağ’da yapılacak her etkinlik için mutlaka yetkililere haber vermek gerekiyor. Çünkü bölgede sis gerçek bir sorun. Bu durum dağa hazırlıksız gelenler için ciddi bir problem yaratabiliyor.
KONAKLAMA
Sarıalan, Çobankaya, Kirazlıyayla ve Karabelen’de yaz aylarında kamp yapılabiliyor. Oteller bölgesinde birçok otel ile kamu kesimine ait eğitim tesisleri mevcut. 

SULTANLARIN CAMİİSİ AYASOFYA

İstanbul’u almak, yüzyıllar boyu birçok devlet adamının hayalini süslediği gibi Müslümanlar için de önemli bir gaye olmuştur. Hz. Muhammed (sav)’in “İstanbul bir gün fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir.” hadisi bu gayeyi canlı tutmuştur.
Bu müjdeye mazhar olan Fatih Sultan Mehmet'in, Ayasofya’ya girince şükür secdesine kapandığı, iki rekat namaz kıldığı ve ilk ezanın da bu sırada okunduğu rivayet edilmiştir. Fetihten sonra ilk Cuma’yı da Ayasofya’da kılmış ve Ayasofya fethin sembolü olarak camiye dönüştürülmüştür. Fetihten sonra Ayasofya’yı imar için vakıf tesis eden Fatih, çeşitli kaynaklardan elde edilen yıllık 14.000 altın geliri Ayasofya vakfına tahsis etmiştir. Ayasofya ile alakalı Fatih’in esas olarak iki vakfiyesi bulunmaktadır: İlk vakfiyenin 66 metre uzunluğunda ceylan derisine yazılı nüshası, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-ı Kadime Arşivi’ndedir. Diğer Arapça vakfiye ise Türk-İslam Eserleri Müzesi'ndedir. 
Osmanlı sultanlarının tamamı da Fatih yadigarı Ayasofya’yı imar edip yeni ilaveler yaparak bir külliyeye dönüştürmüşlerdir. Süheyl Ünver, “Ayasofya; medresesi, türbeleri, I. Mahmud’un kurduğu pek zarif kütüphanesi, mahfilleri, şadırvanı, sebili, ilk mektebi ve muvakkithanesi ile en mühim İslâmî sitelerimizden biri olmuştur.” der. 
Ayasofya, Cumhuriyet döneminde ise 24.11.1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararnamesi ile müzeye çevrilmiştir. Ne var ki, Bakanlar Kurulu kararının sahihliği üzerinde tereddütler bulunmaktadır. Zira 19.2.1936 tarihli tapu senedine göre, Türkiye Cumhuriyeti tapu kayıtlarında bu gayrimenkul, Fatih Sultan Mehmed Vakfı adına, “Türbe, Akaret, Muvakkithane ve Medreseyi Müştemil Ayasofya-yı Kebir Camii Şerifi” olarak tapuludur.
FATİH’İN AYASOFYA VAKFİYESİ’NDEN
“Bütün bu şerh ve tayin eylediğim şeyler, tespit edilen şekilde ve vakfiyede yazılı haliyle vakıf olmuştur; şartları değiştirilemez; kanunları tağyir edilemez; asılları maksatları dışında bir başka hale çevrilemez; tespit edilen kuralları ve kaideleri eksiltilemez; vakfa herhangi bir şekilde müdahale, Allah’ın diğer haramları gibi haramdır. …. Kim ki bu vakfın şartlarından birini değiştirirse Allah'ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerlerine olsun.”

Kiliseden Müzeye Ayasofya Camii, (Yazarlar: Ahmet Akgündüz, Said Öztürk, Yaşar Baş), Osmanlı Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 2006
SULTANLARIN CAMİİ AYASOFYA
Ayasofya, İstanbul'un fethiyle birlikte Osmanlı İmparatorluğu’nun en üst sırada gelen protokol ibadethanesi konumuna yükseldi. Bu nedenle büyük, ulu cami anlamına gelen “Cami-i Kebir” adıyla da bilinir oldu. Yüzyıllar boyunca kültür iklimimizin ana aksını taçlandıran bu yüce mabed günümüze Osmanlı sultanlarının himayesinde gerçekleştirilen büyük gayretlerle taşındı. Mimar Sinan çökme tehlikesi gösteren Ayasofya’yı III. Murat devrinde yeni destek duvarlar ekleyerek yıkılmaktan kurtardı. Sultan I. Mahmut zamanında kütüphane, şadırvan, sıbyan mektebi ve Sultan Abdülmecid döneminde muvakkithane inşa edilerek yapıya kazandırıldı. Ayasofya’nın en büyük onarımlarından biri Sultan Abdülmecit döneminde yapıldı.(1847-1849) İsviçreli Mimar Gaspare Fossati yönetiminde iki yıl süren çalışmalar sırasında kubbe sağlamlaştırıldı ve yenilendi. Ünlü Rus tarihçi Uspenski; “Türklerin, kent eserlerine karşı 1204 yılında İstanbul’a giren Haçlı ordusundan çok daha anlayış gösterdiklerini, insancıl davrandıklarını, eski eserleri koruduklarını ve hemen onarmaya giriştiklerini” kesin bir dille anlatır. Bir diğer tarihçi Vlasto ise; “Ayasofya ve diğer mabedlerin yüzyıllar boyunca ayakta durabilmelerinin sırrı nedir? Bu yapılar Türklerin kılıç kadar ilim, bilim ve güzel sanatlara da önem verdiğinin bir delilidir.” der. 
BİR MEDENİYET SEMBOLÜ
Ayasofya, Türk-İslam kültüründe herhangi bir cami olmanın çok ötesinde anlamlarla yüklü. Ayasofya Osmanlı devlet idaresinin tam merkezinde yer alır. Gölgesinde sultan ve şehzade türbeleri, son derece estetik devasa şadırvanı, hünkar kasrı ve mahfili, medresesi ve kütüphanesi ile günümüz Ayasofya’sı büyük oranda bir Osmanlı bakiyesi eserdir. Mimar Sinan’ın en güzel eserlerinden biri olan Sultan II. Selim Türbesi, belirli günlerde şerbet dağıtılan sebili ile Ayasofya farklıdır. Padişahların devlet adamları ile birlikte cuma ve bayram namazlarına gelip halk ile hemhâl olduğu, ramazan ayında, özellikle İslamın en kutsal zaman dilimi olan Kadir gecesinde geldikleri yegâne mabed Ayasofya idi.
EŞSİZ DEĞER
Ayasofya hiçbir Osmanlı camisinde bulunmayan eşsiz bir hat koleksiyonuna sahip. En büyük padişah hattı, en yüksek kubbe yazısı, en büyük levha Ayasofya’da. Özellikle ebatlarıyla dikkat çeken Kazasker Mustafa İzzet Efendi’ye ait sekiz hat levhasının bir benzeri, başka bir yerde mevcut değil. Ana kubbede yer alan Kur'an-ı Kerim Nur Suresi’nden alınan kubbe ayeti, çinileri ve süslemeleriyle Ayasofya kadim medeniyetimizin nitelikli sanat yansımalarıyla dolu. Sonuç olarak Ayasofya üstad Necip Fazıl Kısakürek’in dediği gibi; “Demek ki, Ayasofya, ne taş, ne çizgi, ne renk, ne cisim, ne de madde senfonisi; sadece mâna, yalnız mâna...”
NECİP FAZIL’DAN: AYASOFYA MÂNADIR
Tarihimizde, Fatih’ten başka her hükümdarın, isterse vatana eklediği toprak Fatih’inkinden bin misli fazla olsun, ulvî kemâl ve noksansızlık mânasına, tamam olmaktan uzaktır. Yalnız Fatih’tedir ki, kendi zaman ve mekanına göre, dava hedefini, muhteşem ve muazzam bir tamamlık içinde buluyoruz. İşte bütün bunları sembolize eden, remizlendiren de cihanın en güzel beldesi İstanbul ve onun kalbi Ayasofya...
Hilâlin kanatlarıyla kendisine gökkubbe yolu açılan, böylece 20. asır dünyasına gerçek medeniyet ve ebediyet mimarisinin ne olduğu onunla gösterilen, Batı aklı ve Doğu ruhunu birleştiren eski Bizans eseri ve artık yeni tekbir yuvası tarihi kubbe...
Fatih Sultan Mehmed, bu hikmeti sezdi ve Ayasofya’yı, İstanbul gibi misilsiz bir mahfazanın içinde, güneş çapında bir pırlanta gibi zapt ve fethetti.
NASIL GİDİLİR?
Sultanahmet’te bulunan Ayasofya Müzesi, pazartesi hariç her gün ziyarete açık. Müze 09.00-19.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Detaylı bilgi için: www.ayasofya.gov.tr
YAKIN PLAN AYASOFYA
İki imparatorluğa tanıklık etmiş Ayasofya’nın her bir köşesinde tarihe tanıklığın izlerini görmek mümkün. İşte Ayasofya’dan birbirinden önemli detaylar…
1. Ya Fettah
“Ya Fettah” yazılı maden dökümlü kapı tokmakları, fethin sembolü niteliğinde.
2. İznik ÇinileriAyasofya’nın pek çok noktasında, 16. ve 17. yüzyılın en güzel İznik çini örneklerini görebilirsiniz.
3. Mermer küplerIII. Murad döneminde getirilen büyük mermer küplerden, kandillerde ve bayram namazlarında şerbet dağıtılırdı.
4. Deesis12. yüzyılda yapılmış, “yakarma” anlamına gelen Deesis, Bizans mozaik sanatının şaheserlerinden.
5. Ayasofya tamir madalyasıSultan Abdülmecid döneminde Fossati kardeşlere yaptırılan geniş kapsamlı onarımdan sonra Ayasofya tamir madalyası bastırılır.  
“AYASOFYA, SİNAN'IN KATKISIYLA BUGÜNE ULAŞTI”
Prof. Dr. Semavi Eyice*
Ayasofya, uzun yapılı bazilika sistemi üzerine merkezî bir kubbe konulduğundan statik bakımdan kusurludur. Yapı kubbenin baskısını taşıyamadığı için depremlerde büyük zarar görmüştür. Mimar Sinan, Ayasofya’daki zayıflığı doğru tespit ederek, takviye etmiş ve günümüze ulaşmasını sağlamıştır. Ayasofya, aynı zamanda Sinan’da didaktik bir örnek tesiri bırakmıştır.
*Sanat Tarihçisi
“AYASOFYA FATİH'İN YADOGARIDIR”
Prof. Dr. Ahmet Akgündüz*
Fatih’in Vakfiyesi’nde, Ayasofya ile beraber beş büyük caminin vakıf yapılış hikayesi, bu külliyelere ait menkul ve gayrimenkuller anlatılmaktadır. Sonunda da vakfiye hükümlerine aykırı davrananlara dair beddua cümleleri vardır. Tarihi rekabetler ve karşılıklı husumetler bir tarafa bırakılarak, Ayasofya hasretini çektiği manevi havaya bir an önce kavuşturulmalıdır.
*Rotterdam İslam Üniversitesi
AYASOFYA EFSANELERİ
Ayasofya’nın ruhunu biraz da nesilden nesle aktarılan efsaneler oluşturur. Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde Ayasofya’nın malzemesinin Hızır (as) tarafından tedarik edildiğini, manevi işçilerin çalıştığını ve orta kapısının Nuh Peygamberin gemisinden yapıldığını söyler. Fetihten sonra ise Ayasofya’da kılınan ilk Cuma namazında Fatih’in karşısında Kabe’yi gördüğü ve Hızır (as)’ın terleyen sütuna parmağını sokarak Ayasofya’nın yönünü kıbleye doğru çevirdiği rivayet olunur. Yine Seyahatname’de Hz. Muhammed (sav)’in doğduğu yıl Ayasofya’nın kubbesinin yıkıldığı ve ancak Hz. Peygamberin tükrüğü ve zemzem suyunun karıştırıldığı kireçle tamir edilebildiği anlatılır.
Ayasofya Efsaneleri, Dr. Ferhat Aslan, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı
AYASOFYA’NIN ÖYKÜSÜ537              Justinianus tarafından Anadolulu iki mimara yaptırılan bugünkü Ayasofya, büyük bir törenle            açıldı.
726-787       Tasvire tapmayı yasaklayan “İkonoklazm” döneminde, Ayasofya’daki ikonlar ve heykeller kaldırıldı.
1204-1261   IV. Haçlı Seferleri sırasında, İstanbul’u işgal eden Latinler tarafından Ayasofya yağmalandı. Latinler döneminde Ayasofya, Katolik başkilisesi olarak kullanıldı.
1453            İstanbul’un fethi ile birlikte Ayasofya, Fatih Sultan Mehmet tarafından fethin sembolü olarak çeşitli tadilat ve onarımlarla birlikte camiye çevrildi.
1566-1574   Sultan II. Selim döneminde Mimar Sinan tarafından Ayasofya’da kapsamlı bir restorasyon yapıldı.
1740            Sultan I. Mahmud, Ayasofya’ya sıbyan mektebi, kütüphane, imarethane ve İstanbul’un en güzel şadırvanını yaptırdı.
1847-1849   Ayasofya, Sultan Abdülmecid döneminde İsviçreli Gaspare ve Guiseppe Fossati kardeşler tarafından kapsamlı bir onarım geçirdi.
1934            Cumhuriyet döneminde Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye dönüştürüldü.

İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi Açıldı

İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi

İSLAM KÜLTÜR ÇEVRESİNİN BİLİM TARİHİNDEKİ SEÇKİN ÇALIŞMALARINI ZİYARETÇİLERİYLE BULUŞTURAN İSTANBUL İSLAM BİLİMLER VE TEKNOLOJİ TARİHİ MÜZESİ, 2008 YILINDA İSTANBUL´UN EN GÜZEL MEKANLARINDAN BİRİ OLAN GÜLHANE PARKI´NDA KURULDU.



Bu müze hangi bilim dallarını kapsıyor?Müzemiz 15 alanı içine alıyor; mesela astronomi matematik, coğrafya, fizik, kimya vs gibi alanlardan modeller sergileniyor.
Bu alandaki aletlerden, mesela astronomi alanından bize bazı örneklerAstronomi alanında yaklaşık 100 kadar aletimiz var. Tekrarlıyorum, bu aletlerin bir kısmını başka kültür dünyalarından bilginler, mesela Yunanlılar, Müslümanlardan evvel yapmışlardı. Müslümanlar bu aletlerin bir kısmını Yunanlılardan alarak daha da geliştirdiler ve bu çalışmaları çok yüksek bir düzeye ulaştırdılar.
Mesela usturlap aletinin çok basit şeklini Müslüman bilginler Yunanlılardan aldılar, fakat İslam dünyasında bu alette 16. yüzyıla kadar yapılan gelişmeler,  insanı hayrete düşürecek düzeyde bir mahiyet kazandı.
Müslümanların Yunanlılardan aldıkları usturlap bir düzeysel usturlap idi; onlar da 9. yüzyılda küresel usturlabı icat ettiler.
Astronomi alanından şu soruyu sorabilir miyim? Müslümanlar dünyanın yuvarlak olduğunu ne zamandan beri biliyorlardı? Dünyanın döndüğü fikrine karşı duruşları ne idi?Müslümanlar dünyanın yuvarlak olduğu fikrini; İslamın 1. yüzyılının bitiminde Yunanlılardan aldılar. Burada önemli olan şudur;  bu düşünce onlarda hiçbir teolojik tartışmaya yol açmadı. Biliyorsunuz, bu düşüncenin Hristiyan dünyasında çok çarpışmalı bir tarihi var.
Dünyanın kendi etrafında dönüşü meselesine gelince... Bunu miladın 9. yüzyılından itibaren münakaşa ettiler. 10. yüzyılda bu fikri astronomik sistemlerinin esası olarak kabul eden birkaç bilgin tanıyorum. Ama 11. yüzyılda bunu büyük Müslüman bilginleri, mesela Bîrûnî, uzun zaman münakaşa etti. Dünyanın dönüşünü kabul etmek bizim için herhangi bir problem değil, yalnız fiziki zorluklarla karşılaşılıyor, ama astronomik problemlerimizin izahı için dünyanın dönüşünü kabul etmek ile etmemek arasında hiçbir sıkıntı yoktur diyordu.
Dünyanın yuvarlaklığı fikrinin, İslam coğrafyası üzerinde de etkisi oldu mu?İstanbul’daki müzenin karşısında büyük bir yerküresi vardır. O, dünyanın yuvarlak oluşu bir tarafa çok başka bir realiteyi daha gösteriyor ki bu da enlem ve boylam derecelerine dayandığı realitesini ifade etmesidir.
Abbasi halifesi El-Me’mûn, Miladi 9. yüzyılın ilk çeyreğinde hükümranlık sürüyordu. Bu halife; kuşkusuz olarak söylenebilir ki bütün insanlık tarihi boyunca bilimin gelişmesinde en çok rol oynayan, yüzlerce Yunanca eseri Arapçaya çevirten devlet adamıdır. O, bir taraftan astronomik ölçümler doğru olsun diye dünyadaki ilk rasathaneyi kuran insandır.  Bu halife Bağdat’tan başka bir de Şam’da büyük bir rasathane kurarak ölçümleri ve rasathaneyi bilim adamları ile birlikte bizzat yapıyordu.
O dönemde enlem ve boylam ölçülerine dayalı bir dünya haritası ve dünya coğrafyası yapmak için 70 kadar bilim adamını görevlendirmiş ve ölçümler için onları dünyaya dağıtmıştı. Onlar da o şartlar içerisinde gerçek ölçümlere dayanan ilk dünya haritasını yapmışlardı. Böyle bir dünya haritasının yapıldığı biliniyordu ama bu kayıptı; o haritayı Topkapı Sarayı’nda, Miladi 1340 yılında yazılmış bir ansiklopedide bulabildim. Bundan başka  dünya haritasının koordinatlar kitabı bize ulaşmıştı ve  biz de bu cetvele dayanan bir harita yapıp El-Me’mûn haritası ile kıyaslama fırsatını kaçırmadık.
Şu kadarını söylemeliyim ki Yunanlı astronomi bilgini Batlamyus’un coğrafyaya ait kitabı ve onun enlem ve boylam dereceleri cetveli Müslümanlara ulaşmıştı. Ama Batlamyus’un verdiği enlem boylam dereceleri; birkaçı müstesna bırakılırsa, ölçümün sonucu değillerdi.  Müslümanlar şüphesiz ki onun kitabından hareket ettiler ve ondan bazı prensipleri öğrendiler ama El-Me’mûn´un bu hareketi ile bundan böyle gerçek dünya haritasının yapılmasının yolu açılmıştı. Müslümanlar 9. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar devam eden hummalı bir çalışma ile yüzlerce ve yüzlerce ölçümler yapmışlar;  mütemadiyen dünyanın bütün ve parça haritalarını düzeltmeye çalışmışlardı.
Şunu da ekleyelim ki Halife El-Me’mûn her şeyden önce ekvatorun uzunluğunun gerçek değerini bulmak için büyük gayret harcadı ve bilimler tarihçilerini hayrete düşürecek bilimsel bir metot ile yaptırdığı ölçümlerin neticesinde, ekvatorun uzunluğunun bugün bildiğimiz değere çok yakın bir şekilde olduğu sonucunu insanlığa kazandırdı.
18. yüzyıla kadar Avrupalıların elinde olan ve onlardan Doğuya intikal eden haritalar, daha önceki dönemlerde, İslam dünyasından Avrupa’ya ulaşan kaynaklara dayanmaktadır.
Bununla ilgili olarak şunu da söyleyelim ki Müslümanların Avrupa’nın batısından Asya’ya ulaşma gayretleri yüzyıllar boyunca devam etti ve Müslümanlar, en geç 15. yüzyılın başlarında  Amerika kıtasının bir kısmının haritalarını yaptılar ve bu  haritalara dayanarak Cristopher Colombus, batıya doğru gittiği seferlerini gerçekleştirdi.
Bu müzenin bir benzerini İstanbul’da da kurma düşüncesi nasıl gelişti?
2006 yılında, zamanın Kültür Bakanı Sayın Atilla Koç, Frankfurt’taki müzemizi ziyaret etti ve bunun bir benzerini İstanbul’da da görmeyi arzu ettiğini belirtti ki bu benim arzuma da çok uygun idi. Fakat bu müzenin nasıl kurulacağı konusunda o zaman bir mutabakat sağlayamadık.
Buraya gelen delegasyon arasında o zamanın İstanbul Valisi, şu anki İçişleri Bakanı Muammer Güler beyefendi -ki kendisi ile çok güzel bir dostluğumuz oluştu- bulunuyorlardı. Vedalaşırken bu arada bana, “Hocam bu işi İstanbul’da yapabilirdik…”  şeklinde bir serzenişte bulundu. Aradan geçen 6 aydan sonra ben yaz tatili ziyaretimde Gülhane Parkı’nda onarılması bitmek üzere olan has ahırlar binasını gördüm ve buraya hayran oldum. Bu arzumu İstanbul Belediye Başkanı’na bazı dostlarım ulaştırdı ve birkaç gün sonra İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Kadir Topbaş Frankfurt’a gelip müzeyi gördü ve çok beğendi. İstanbul’a döndükten birkaç gün sonra bana telefon ederek belediyenin olumlu kararını bildirdi.
İstanbul’a bu tarzda bir müze kazandırmaktan dolayı duyulan his nedir?
Her şeyden evvel, okullarda benim gibi yanlış bir Rönesans ninnisi ile büyüyen milletimin dünya görüşünün değişmeye başladığını büyük bir saadet ile gördüm ve görüyorum.  18. yüzyılda kim tarafından ortaya atıldığı bilinmeyen uydurma bir Rönesans düşüncesi yani, Avrupa’daki 15. yüzyıl ve devamı bilimler kalkınmasının doğrudan doğruya Yunanlılara bağlandığı; bu arada İslam dünyasında 800 yıl devam eden büyük kalkınmayı gözden kaçıran o dünya görüşünün Müslümanlar ve özellikle Türkler arasında değişmeye başladığını hissettim ve bunun çok ciddi bir şekilde gerçekleşeceğine dair bir inanç bende yer etti. Umarım ki bu düşüncenin değişmesi, bazı turistlerde de kendini hissettirmeye başlamıştır.
Tabiatı ile bu işte hazırladığım 5 ciltlik katalog; Almancadan İngilizceye, Fransızcaya, Arapçaya ve Türkçeye yapılan çevirileri ile bu yolda büyük bir rol oynayacaktır.
ZİYARET SAATLERİ
İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi, Salı hariç hafta içi her gün saat 09.00 - 17.00 arasında ziyaret edilebilir. Detaylı bilgi için:
http://www.ibttm.org
NASIL GİDİLİR?
Müze, Gülhane Parkı’nda, eski saray duvarlarının Has Ahırlar kısmında bulunmaktadır. Müzeye, Gülhane Parkı’nın Aya Sofya yakınındaki ana giriş kapısından veya Saray Burnu tarafındaki Sahil Yolu (Kennedy Caddesi) kapısından ulaşabilirsiniz. Has Ahırlar Binaları. Gülhane Parkı. Sirkeci/Eminönü İstanbul/Türkiye – Tlf: +90 212 528 8065



26 Kasım 2014 Çarşamba

BATI TORASLARA HİÇ GİTTİNİZ Mİ? GÖLHİSAR ZAMANI


BURDUR/GÖLHİSAR –ORASI NERESİYDİ? KİBYRA ANTİK KENTİ –HİÇ DUYMADIM! EĞER BU İFADELER SİZİN İÇİN DE GEÇERLİ İSE GÖLHİSAR’LA TANIŞMANIN VE KİBYRA’NIN KEŞFİNİ GÜNDEMİNİZE ALMANIN VAKTİ GELDİ.

Batı Toroslarda Bir Cevher: Gölhisar
Denizli-Antalya yolundan batıya doğru sapıyoruz ve 25 kilometre gittikten sonra Burdur ilinin en güneybatı ucundaki ilçesi Gölhisar’a ulaşıyoruz. Yaklaşık bin metre rakımlı bir ovanın kenarında bulunan Gölhisar’ın etrafı Batı Toros Dağları. Bu dağlar Dalaman çayının azgın sularının kaynağıdır. Adı Gölhisar olunca göl olmaz mı? Tabii ki var ancak çok görkemli bir şey beklemeyin. Sazlarla kaplanmış Gölhisar Gölü ilçeden biraz uzak, bereketli ovanın tam ortasında yayılan sevimli adacıklarla bezeli bir gölcüktür. Yüzmek ve balık tutmak için İbecik beldesine çıkarken Dalaman’ın oluşturduğu masmavi Yapraklı Barajı daha elverişlidir. Sabah erkenden bir balıkçının ağına baktık: Göl sazanlarının yanında tatlı suların kralı yayın balığını da gördük.
Gölhisar Gölü'nün çevresinde ilçenin köyleri sıralanıyor: Yaman Dede’nin türbesiyle Yamadı Köyü, dört ağızlı gürül gürül akan çeşmesiyle bir tepenin yamacında konumlanmış güzel Uylupınar, göl kenarında yemyeşil Hisarardı, tahtacıların yerleştiği Kargalı. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan bir toplumun yerleştiği, birbirinden güzel köyler işte. Gölün doğu tarafında bir tepeciğin üstündeki kale harabeleri ilçenin isim babasıdır. Gölhisar’ın kendisi mütevazı bir Anadolu kasabasıdır. Yaz boyunca akşamüstü şehrin iki meydanını birbirine bağlayan ana cadde trafiğe kapanıyor ve gençler, yaşlılar, çiftler, kalabalık arkadaş grupları eğlence olarak yürüyüşe çıkıyor. Gezintiyi tatlandırmak amacıyla kimisi bu bölgeye has çörekotu kahvesini yudumlar, kimisi bir kâse kar şerbetini tercih eder. Kar şerbeti yine Gölhisar’a özel bir tat. Kışı sert geçen yaylalarda ikinci veya üçüncü kardan sonra kocaman kuyular kazılır, içine o tertemiz kar doldurulur, iyice bastırılır ve iğne yapraklarıyla kapatılır. Bu kar, yazın sonuna kadar erimez. Şerbetçiler günlük kar ihtiyaçlarını jüt çuvallarıyla yayla kuyularından indirir; üzerine pekmez dökerek tüketiciye sunarlar. Eğer Gölhisar ziyaretiniz bir cumartesiye denk gelirse, canlı ve çeşidi bol pazarı gezdikten sonra bir Yörük çadırında kar şerbeti molası vermenizi tavsiye ederiz. Yine bir başka Gölhisar klasiği olan yaprak saç kavurmayı denemeden buradan ayrılmayın. İnce dilimlenmiş etin kızgın sac üstünde sadece 35 saniye kavrulması, bu yemeğin püf noktasıdır.
Teke yöresine dâhil olan Gölhisar, oldukça zengin bir halk kültürüne sahip. Halk ozanları, sipsi, kaval ve cura çalan müzisyenler, bu çalgıları ev atölyesinde imal eden emekli bir öğretmen, otantik kına gecesi kıyafetleriyle İbecik beldesinin kız folklor topluluğu, el dokuması kumaşlar ve geleneksel sanatlar, burada rastlayacağınız yöresel unsurlardan birkaçı...
Yazın ortasında Gölhisarlılar bunaltıcı sıcaklardan yaylalara kaçar. Baharda yemyeşil olan meralar hazirandan sonra sararıyorsa da yıl boyu onlarca pınardan su akıyor. Henüz hiçbir turistik altyapı, hatta bina veya elektrik olmayan yaylalarda şehirliler, doğal hayatı yaşama fırsatı buluyorlar. Gölhisar’a sadece 5 kilometre uzaklıkta bulunan Böğrüdelik Yaylası, yörenin en popüler piknik alanı. Daha yukarıdaki Armutlu Yaylası’nda şifa arayan vatandaşlar birkaç aylığına çadırlara yerleşiyor, yaz sebzeleri yetiştiriyor, serinliğin ve temiz havanın tadını çıkarıyorlar. Yaylaları birbirine bağlamak amacıyla yeni açılan toprak yol, bin 800 metrelere kadar çıkıyor ve nefes kesici ova manzaralarına açılıyor!
Bütün bunlar bir yana, Gölhisar’ı ziyaret etmenin en önemli nedeni bizce antik kent Kibyra’dır. Şehir merkezinin iki kilometre batısında Akdağ’ın eteklerindeki harabe kent, tek kelime ile olağanüstü! Roma İmparatorluğu döneminde yaklaşık 100 bin nüfusa sahip bu antik şehirde kısa süre öncesinde başlatılan kazılarda, görkemli ve son derece iyi muhafaza edilmiş yapılar gün ışığına çıktı. 2006’dan beri Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi’nin arkeologlarından Yrd. Doç. Şükrü Özüdoğru ve coşkulu ekibi; kocaman bir stad (stadion), geniş bir çarşı (agora), oldukça büyük bir tiyatro ve hemen yanı başında yine 3 bin 600 kişiyi oturtabilen bir Müzik Evi/Meclis Binası’nı (odeion/bouleuterion) ortaya çıkardılar. Odeion’un sahne binası (skene) dimdik ayakta ve binanın önündeki geometrik desenlerden oluşan mozaik tamamen sağlam. Sahne bölümü (orkestra) bu yapının benzeri olmayan kısmıdır ama ne yazık ki zarar görmesin diye üzerinde bir metre kalınlığında bir mıcır tabakası var... Yine de orada olduğunu bilmek heyecan verici. Orkestranın zemininde tamamen kırmızı ve beyaz mermer parçalarından yapılmış olağanüstü güzellikte bir Medusa başı mozaiği döşeli! Antik kentin 1,5 metre yükseklikte, insanın içinde rahatça yürüyebileceği genişlikte bir kanalizasyon sistemine sahip olması ziyaretçide ayrı bir hayranlık uyandırıyor. Kazı başkanına bu arada özel bir teşekkür borcumuz var: henüz bilimsel yayını yapılmamasına rağmen  kazı alanını Skylife okurları için fotoğraflamamıza izin verdi.
Kibyra’dan çıkan önemli buluntular, stada giden anayolun kenarından  çıkarılmış gladyatörler kabartması başta olmak üzere, Burdur Müzesi’nde sergilenmektedir.  Gölhisar/Kibyra'yı ajandanıza not etmenizi tavsiye ederiz. Bu harika yer, kesinlikle ziyaretinizi hak ediyor!

DÜNYANIN EN İYİ ON YÜRÜYÜŞ PARKURU



Dünyanın En İyi 10 Yürüyüş Rotası

Yürüyerek seyahat etmek her sırtçantalının en az bir kere deneyimlemesi gereken bir aktivite. Dünya üzerinde birkaç saatten birkaç aya kadar farklı sürelerde tamamlanacak yüzlerce, binlerce yürüyüş rotası mevcut. Bütün yürüyüş rotalarını ziyaret etmek pratikte pek mümkün değildir. Bu sebeple Dünya’da bulunan en iyi 10 yürüyüş rotası listesi ortaya çıktı.

1. İnka Parkuru

Ziyaret eden hemen hemen her gezginin listesinde ilk sırayı alan İnka Parkuru Peru’da bulunmaktadır. İnka Parkuru üzerinden birbirinden farklı rotalar bulunsa da, bunlar arasında en popüler olanı Machu Picchu’ya ulaşan rotadır. Peru’ya seyahat eden gezginlerin en çok tercih ettiği Cuzco’dan başlayan klasik yürüyüş rotasıdır. Rota boyunca Patallacta’daki harabeleri, Runkuraqay’daki İnkalar’a özgü tavernayı ve Sayaqmarka’nın harika manzarasını keşfetme şansı yakalayabilirsiniz. Yol boyunca nehir, göl ve fazlasıyla sık ağaçlık ormanla karşılaşmaya hazırlıklı olun. Genel olarak birkaç gün süren bu rota üzerinde günübirlik rotalar ve Mollepata gibi uzun rotalar da mevcuttur. Dünya’nın en iyi rotasında yürümek istiyorsanız sakın unutmayın, Şubat ayında rota bakım ve temizlik amacıyla kapalı tutuluyor. Ayrıca önceden biletlerinizi satın almanız da mecburi tutuluyor. Rehber ve taşıyıcılar dahil günde sadece 500 kişinin İnka Yolu’nu ziyaret etmesine izin veriliyor.

http://www.sirtcantalilar.com/uploads/img/posts/92/incatrail.jpg

2. Monte Fitzroy

http://www.sirtcantalilar.com/uploads/img/posts/20140425/images%20%282%29.jpg

 

3. Annapurna Turu

http://www.sirtcantalilar.com/uploads/img/posts/20140829/himalaya2_cs.jpg

 

4. Kilimanjaro Dağı

http://www.sirtcantalilar.com/uploads/img/posts/20140829/Kilimanjaro-Climb-Tours.jpg

 

5. Batı Yakası Parkuru

http://www.sirtcantalilar.com/uploads/img/posts/20140829/1235677446Guoliang-Road.jpg

 

6. Likya Yolu

Fethiye’den başlayarak Antalya’ya kadar uzanan ve tarihte Likya olarak adlandırılan Teke yarımadasındaki patikalardan bir kısmının işaretlenip haritalanması ile oluşturulmuş, 500 km uzunluğunda ve yaklaşık 30 günlük yürüyüş gerektiren rotadır. 1992 yılında çalışmalarına başlanılan Likya yolu 1999 yılında Kate Clow tarafından işaretlenerek hizmete açılmıştır. Parkur üzerinde yer alan Gelidonya Feneri manzarası, 2007 yılında Türkiye’nin en güzel manzarası seçilmiştir. Ayrıca dünya üzerinde bir geminin tamamının çıkarılabildiği ilk su altı kazısı bu bölgeden görülebilen Amerikan Koyu’nda yapılmıştır. Parkur üzerindeki yerleşim birimlerinde konaklama olanağı mevcuttur. Parkurun tamamı işaretlenmiş olup sponsor kuruluşlar ve gönüllüler tarafından bakımı yapılmaktadır.
Parkur için en uygun zaman sıcak ve su sıkıntısının olmadığı Ocak ayı olarak kabul edilmektedir.
Likya Yolu Rehberi.

7. Mont Blanc Turu

Fransa, İtalya ve İsviçre’den geçen bu yürüyüş parkuru Avrupa’nın en ünlü yoludur. Mont Blanc dağ kitlesinin etrafından dolanan parkur 7 vadiye, 170 km uzunluğa ve 10 km’lik rampaya sahiptir. Çoğunlukla gezginler parkuru ters yönden yürümeyi tercih etmekteler. Tüm parkur 7-10 gün yürüyüş gerektirmektedir. Çok sayıda duraklama, başlama noktasına sahip olan parkur boyunca konaklama imkanı da bulunmaktadır. Daha çok macera isteyenlere veya daha kolay yoldan yürüyüş gerçekleştirmek isteyenlere uygun farklı rotaları içermesi bölgenin popüler olmasında büyük önem taşır. Eğer bir şekilde Avrupa’da bulunma şansınız var ise doğa severlerin mutlaka görmesi gereken bir parkur olarak listede yerini almakta olan bu rotayı da ziyaret etmelisiniz.

 

8. Everest Ana Kampı

http://www.sirtcantalilar.com/uploads/img/posts/20140829/ebc_07.jpg
Fotoğraf: rei.com

 

9. Torres del Paine

http://www.sirtcantalilar.com/uploads/img/posts/20140829/419-torres-del-paine-y-glaciares.jpg
Fotoğraf: visitchile.com

10. Appalachian Parkuru

ABD’nin doğu kıyısında bulunan, 3505 km uzunluğunda, Georgia eyaletinden Maine’e uzanan Appalachian parkuru ülke genelinde oldukça ünlüdür. Parkurla ilgili güzel haber ise tüm parkuru yürümek zorunda olmamanızdır. Yolculuk boyunca bir çok duraklama noktası mevcuttur. Böylece çok uzak mesafeler yerine kısa yürüyüşler için de oldukça uygundur. ABD’nin ilk milli doğal manzaraya sahip parkuru olmasının yanında en uzun 3 parkurundan da birisidir. Tüm parkur boyunca 5 milyondan fazla adım atacak, 14 eyaletten geçecek ve 8 milli orman ile 6 milli parkı ziyaret etme şansına sahip olacaksınız. Bir çok gezgin bu parkurun ABD’nin doğu kıyısını görmek için en iyi yol olduğunu söylemekte. Pek haksız da sayılmazlar sanki.
Listede yer almamasına rağmen Dünya genelinde keşfedilmeyi bekleyen, görülesi birbirinden farklı güzelliklere sahip rotalar da mevcut. Bunlar arasında Peru’da yer alan Ausangate Turu, Kenya’da bulunan Kenya Dağı, Fransa ve İsviçe’de bulunan Haute Rotası’nı da belirtmekte fayda var. Burada belirtilen veya farklı bir rotada yürümeye karar verirseniz lütfen ardınızda ayak iziniz, gülümseyen yüzünüz ve karşılaşacağınız diğer gezgin, yerlilerle güzel anıları bırakıp; buralardan sadece anılarınızı, fotoğraf ve videolarınızı eve geri götürün.